Bir akarsuyun muhtelif sebeplerle yatağından taşarak çevresindeki arazilere, yerleşim yerlerine, alt yapı tesislerine ve canlılara zarar vermek sureti ile tesir bölgesinde normal sosyo-ekonomik faaliyeti kesintiye uğratacak ölçüde bir akış büyüklüğü oluşturmasına “taşkın” denilmektedir. Taşkınlar dünyada yaşanan en önemli afetler arasında yer almakta olup ülkemizde de can ve mal kaybı açısından tüm afetler arasında depremden sonra ikinci, meteorolojik afetler arasında da birinci sırada yer almaktadır. Gün geçmiyor ki Türkiye’nin her bölgesinde değişik boyutlarda sel ve taşkın haberleri verilmesin, bu taşkın ve sellere bağlı olarak ölüm ve maddi hasarlar olmasın. Mevcut veriler itibari ile ülkemizde taşkınlardan kaynaklanan ekonomik kayıp her yıl yaklaşık 300 milyon TL zarara yol açmaktadır. 1975-2002 yılları arasında yaşanan toplam taşkın sayısı 487 olup, toplam can kaybı sayısı 493’tür. 2003-2015 döneminde değerlendirilen toplam taşkın sayısı 722, toplam can kaybı 227’dir. Taşkınları ve etkilerini artıran temel unsurlar; iklim değişikliği, akarsu havzalarında yaşanan değişiklikler ve bozulmalar, dere yataklarına ve taşkın kontrol tesislerine yapılan olumsuz müdahaleler, taşkın riski taşıyan alanların çeşitli maksatlarla kullanılması, plansız kentleşme, kara ve demiryolu ağları ve yetersiz boyutlarda tasarlanan sanat yapıları şeklinde kısaca özetlemek mümkündür. Dere, çay, akarsu yatakları potansiyel taşkın alanlarıdır. 1858 tarihli Arazi kanunnamesinin 123. maddesinde özetle dere yataklarının devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu belirtilmektedir. O tarihten itibaren bu yasa değişmemiştir ve dere yataklarına neyin yapılıp yapılamayacağı, yapılırsa ne tür müeyyidelerin uygulanacağı, hangi devlet kurumunun görev ve yetkisinin olduğu yasalar ile belirlenmiş olup, hali hazırda yürürlüktedir. Mahkeme kararları ile de dere yataklarının devletin hüküm ve tasarrufunda olduğu onaylanmıştır. Taşkınlarla ilgili en önemli Yasa, 6200 Sayılı Yasadır. Çoğu kere DSİ’ nin görevleri arasındaki sulama tesisleri, barajlar, göletler, içme suyu konuları taşkından önce ifade edilmesine rağmen, 6200 sayılı yasanın 2. maddesi (a) bendinde, DSİ’nin birinci sıradaki görevi “TAŞKIN SULAR VE SELLERE KARŞI KORUYUCU TESİSLER MEYDANA GETİRMEK” olarak belirlenmiş. Yasalar Belediyelere, Büyükşehir Belediyelerine de taşkın ve seller ile ilgili görev ve yetkiler vermiştir. İmar kanunu yönetmeliğin 23. Maddesinde “Taşkın, heyelan ve kaya düşmesi gibi afet alanlarında bulunan sıhhi ve jeolojik mahzurları olan veya bunlar gibi tehlikeli durumlar arz etmesi yüzünden imar planlarına veya ilgili idarelerce hazırlanmış veya onaylanmış raporlara göre yapılması yasak edilen alanlar ifraz (araziyi parsellere bölme) edilemez.” ifadesi yer almaktadır. Bu maddeye göre, taşkın tehlikesi ve riskinin olduğu alanların parsellenip yerleşime açılamayacağı anlaşılmaktadır. Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliği’nin İmar planı ilkeleri başlığı altında madde 21’in (9) nolu bendinde; insan sağlığı ve güvenliği üzerinde doğrudan veya dolaylı olumsuz etkileri olan enerji nakil hatları, dere koruma kuşakları, taşkın risk alanları, afete maruz alanlar ve benzeri alanlara ilişkin kurum ve kuruluş görüşleri imar planlarına yansıtılır.” ifadesi yer almaktadır. Bu yasal mevzuatlara baktığımızda yasaların DSİ ve Belediyelere dere ve yataklarını koruma, kollama yetki ve görevi verdiği, dere ve dere yataklarının yasalarla belirlenmiş uygulamalar dışında kullanılamayacağı, kesin koruma altında olduğu görülmektedir. 30224 sayılı “İçme ve Kullanma Suyu Havzalarının Korunmasına Dair Yönetmelik’e” baktığımızda; MADDE 13 – (1) İçme-kullanma suyu temin edilen ve temin edilmesi planlanan dere, çay ve nehirlerin korunması amacıyla, regülatör, bent ve benzeri içme-kullanma suyu alma yapısını merkez alan, yarıçapı 300 metre genişliğindeki memba tarafındaki bölge, içme-kullanma suyunu kullanan idare tarafından kamulaştırılır. Bu alanda, içme-kullanma suyu projesine ait mecburi teknik tesisler haricinde hiçbir yapı yapılamaz ve faaliyete izin verilemez. (2) İçme-kullanma suyu alma yapısının memba yönündeki ilk su yapısında son bulmak şartıyla, içme-kullanma suyu su alma yapısından itibaren maksimum 2000 metre mesafedeki alan ile dere, çay ve nehirlerin şev üstünden sağ ve sol sahil kıyı çizgisinden itibaren 15 metre genişliğindeki alanda atık ve artıkların boşaltılmasına, depolanmasına ve atık bertaraf tesislerine izin verilmez. (3) İçme-kullanma suyu temin edilen ve edilmesi planlanan dere, çay ve nehirlerin membasındaki su toplama alanına ilişkin olarak, içme-kullanma suyunu kullanan idare tarafından koruma planı hazırlanabilir. Bu yönetmeliğe baktığımızda dere, çay ve nehirlere 300 metre mesafede kesinlikle hiç bir yapı yapılamaz ve faaliyette bulunamaz; dere çay ve nehirlerden itibaren 2000 metrelik alanda arıtılsa dahi atıksu deşarj edilemez; dere, çay ve nehirlerden 15 metrelik mesafeye atık ve artıklar boşaltılamaz; tüm bu alanlar devletin koruması altındadır. “Taşkın Ve Rüsubat (tortular) Kontrolü Yönetmeliği” ile de akarsu yatakları içine taşkınlara sebebiyet verebilecek yapıların yapılamayacağı, akarsu yataklarının nakil hattı olarak kullanılamayacağı, akarsu yataklarına sıvı ve katı atıkların atılamayacağı, akarsu yataklarına yapılacak her türlü uygulamanın devlet kurumlarının kontrölünde olduğu belirtilmiştir. MADDE 15 – Çeşitli kurum ve kuruluşlarca, akarsu yatakları üzerinden, altından veya sınırından geçirilecek enerji nakil hattı, yol, petrol-doğalgaz boru hattı, elektronik haberleşme altyapısı, içme suyu ve kanalizasyon hatları ve benzeri değişik maksatlı yapılar inşa edilmeden önce DSİ’den yazılı görüş alınır ve yapılar bu görüş dikkate alınarak inşa edilir. MADDE 17 – 1) Akarsu yataklarında, taşkın kontrol tesislerinde, akarsular üzerindeki köprülerin altında veya akarsular üzerindeki menfezlerin içinde su akış kesitinin daralmasına sebebiyet veren ve su akışını engelleyerek taşkınlara sebep olabilecek yapılar yapılamaz. 4) Akarsu yataklarına hafriyat, moloz ve sanayi tesislerine ait atıklar, evsel nitelikli atıklar ve benzeri katı ve sıvı atıklar atılamaz. Akarsu yataklarına her türlü atık malzemenin dökülmesi, mülki idare amirlerinin koordinasyonunda mahalli idareler ve diğer ilgili birimler tarafından sürekli kontrol altında tutulmak suretiyle önlenir. Dere, çay ve nehir yataklarında su akışını engelleyen hiç bir yapının yapılamayacağı “Başbakanlığın 2006/27 sayılı genelgesi” ile de belirtilmiştir. Bu genelgeye göre; Kamu kurum ve kuruluşlarınca, köprü altındaki su akış kesitinin daralmasına sebebiyet veren ve su akışını engelleyen yapılar yapılmayacaktır. Özel ve tüzel kişilerce yapılmak ve yaptırılmak istenen bu tür yapılara da kesinlikle izin ve ruhsat verilmeyecektir. İlgili kurumlarca yapılan denetimler neticesinde su akış kesitinin daralmasına sebebiyet verdiği tespit edilen yapılar, imar mevzuatına göre mülki amirlerin sorumluluğunda yetkili belediye veya özel idare tarafından derhal kaldırılacaktır. Yurdumuzun değişik yörelerinde meydana gelen, can ve mal kayıplarına sebep olduğu kadar, günlük hayatı, her türlü ekonomik ve ticari faaliyeti olumsuz yönde etkileyen taşkınların sayısı ve etkisi küresel iklim değişikliğine bağlı olarak sürekli artmaktadır. Ülkemizde, sanayileşme ve şehirleşmenin hızla gelişmesiyle düzensiz ve kontrolsüz yapılaşma veya kamu yararı adı altında enerji üretim tesislerinin dere yataklarına kurulması sonucu veya işletmede olan taşkın tesislerine müdahalelerle taşkına sebebiyet verilerek can ve mal kaybına neden olunmakta yada olması kolaylaştırılmaktadır Dere ve dere yataklarına enerji üretim tesisleri kurulması veya benzeri yanlış uygulamalar sonucu meydana gelen acı taşkın ve sel örnekleri genelde Karadeniz Bölgesinde yaşanmaktadır. Haziran ayında Trabzon’un Araklı ilçesi Çamlıktepe mahallesinde şiddetli sağanak yağışlar sonrası Araklı deresinde kurulu bulunan bir hidroelektrik santralinin (HES) borusu patladı. Hem yağan yoğun yağmurlara hem de HES borusun patlamasına bağlı olarak Araklı deresinde çok büyük taşkın ve sel olayı meydana geldi. Olay sonrası oluşan sel suları nedeniyle 10 kişi hayatını kaybetti, pek çok kişi yaralandı ve milyon dolarları bulan ekonomik, ekolojik zarar meydana geldi. Karadeniz Bölgesinde dere yataklarına kurulmasına izin verilen HES’lere benzer uygulamalar Aydın’da jeotermal enerji üretimi sırasında görülmekte, jeotermal enerji santralleri (JES) Aydın’a acı sonuçlar yaşatma potansiyeli taşımaktadır. Aydın’da kurulu yada kurulmakta olan JES’lerin bazıları ama kurulu yada kurulmakta olan jeotermal kuyuların hepsi dere, çay yada nehirlere bitişik yada yakın mesafede kurulmaktadır. JES ve kuyularının bu şekilde kurulmasının tek gerekçesi, JES’lerin çıkardıkları akışkanları maliyet gerekçesi ile reenjekte etmek istememeleri, akışkanları kolaylıkla dere, çay ve nehirlere bırakmalarıdır.  Bu uygulamaların en güzel örnekleri Germencik, Osmanbükü, Yılmazköy, Kocagür, Sultanhisar, Köşk, Pamukören, Buharkent’te görülmektedir. JES’lerin akışkanlarını dere, çay ve nehirlere bırakması sonucu yerüstü ve yeraltı su kirliliği oluşturmaları dışında, JES’lerin olası zararlı etkilerinden biri de dere ve dere yataklarına kurulduklarında anormal yağışlara bağlı olarak suların akmasını engelleyebilecek olmaları nedeniyle sel ve taşkınlara sebep olabilmeleri, oluşan taşkınlar sonucu meydana gelebilecek JES ve kuyu patlamalarına bağlı olarak, ekolojiye verebilecekleri zararların katlanarak artabilecek olmasıdır. JES ve kuyuların dere ve dere yataklarına kurulması sonucu olası diğer zararlı etki, meydana gelebilecek her hangi bir depremde JES ve kuyuların patlaması sonucu sıcaklıkları 300 dereceye ulaşan akışkanların dereye akması, dere yatağında ne var ne yoksa hepsini yakarak yok edebilecek olmasıdır. Aydın’da dere, çay ve nehir yatağına yada yakınına kurulan ve faaliyet gösteren JES ve kuyulara baktığımızda Türkiye’de hali hazırda yürürlükte olan yasalara göre bunların kurulmaması gerektiği, suç işlenildiği görülmektedir. Aynı suçu JES ve kuyu kurulumu sırasında ÇED gerekli değildir diye karar verenler, JES faaliyetlerine göz yumanlarda işlemektedir. Bu durum ise Aydın ili adına ekolojik, ekonomik, sağlıklı, yasal, güvenli ve sürdürülebilir bir durum değildir. O nedenle Aydın’da JES ve kuyulara bağlı büyük bir felaket yaşanmadan önce ilgili makamların acil tedbir alması, yasaları uygulaması, gereğini yerine getirmesi gerekir. Arazi kanunnamesinin 123. maddesine göre dere yatakları devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerle menfaati umuma ait olan taşınmaz mallara yapılan tecavüz veya müdahalelerde başvuru için süre aranmaz (K.m.4,Y.m.20.). Dere yataklarına ve taşkın tesislerine tecavüz veya müdahale edildiği takdirde vali veya görevlendireceği vali yardımcısı ya da kaymakamlar tarafından bu tecavüz veya müdahalenin önlenmesine karar verilir ve taşınmaz mal zilyedine teslim edilir. Sonuç olarak baktığımızda Aydın’ın kurtuluşu ve Aydın’daki kaotik uygulaların sona ermesi mevcut yasalara bağlılıktan, yasaları uygulamaktan, bilime ve bilimsel verilere inanmaktan geçiyor.