"Sen dizini vurdukça sıra dağlar inliyor Yanık gönlüm heybetli gölgende serinliyor Ak köpüklü Menderes harmandalı dinliyor Gelin gibi geçiyor zeybekler diyarını" (Anonim) Mayıs ayının son günlerini yaşıyoruz. Bugünlerde, çiçeklerini savmış turunçların nohut tanesi kadar oluşlarını, kuşların telefon tellerindeki valsini, meyve vermek derdiyle sağa sola kol atan domates fidelerini seyrediyorum hayranlıkla. Ne güzel değil mi doğa ? Saf, temiz, çıkarsız, dedikodusuz… Güzelliklerden yana yakıştıracağınız herşeye yakışan bu cennet topraklarımıza, Tabiri caiz ise ‘adam diksen adam çıkar’ denir. Verimli topraklarımız ile güneşin ve suyun ihtişamlı birleşmesiyle oluşur yeşil. Rabbim emreder, tabiat ana verir de verir. Meyvesi ve sebzesi boldur egenin, Nazilli’nin. * Zaman zaman gerek köşe yazılarımda, gerekse sosyal paylaşım sayfalarımda doğaya ve çevre kirliliğine karşı duyarlılık temalarını işlemeye çalışıyorum. Geçtiğimiz hafta sonu İsabeyli’nin üst kısmından geçen sulama kanalındaki gördüklerim beni yine hayrete düşürdü. Bir ara temiz su akıyor diye düşündüğüm, sebze ve meyve bahçelerinin sulandığı kanaldan akan su; katran karasıydı. Köprünün hemen başında da sulama birliğinin astığı uyarı tabelası vardı. ‘Kanala girmek tehlikeli ve yasaktır’ yazıyordu. Güler misin ağlar mısın? * Bizler köylerde büyüdük Yüzmeyi, verimli pamuk tarlalarının sulandığı sulama kanallarında öğrendik. Deniz kenarına gidemediğimiz zamanlarda, kanal kıyılarındaki tarlalar plajımız, verimli topraklarımız da deniz kumumuz oluyordu. Traktörün iç lastiğinden can simidi yapar, akıntıya karşı yüzerdik. Gözlerimizi suda açıp su kaplumbağalarının yaradılış mucizesini seyrederdik tertemiz kanal suyunda. O zaman da kanala girmek tehlikeli ve yasaktı ama bu yasak sadece boğulma tehlikesine karşıydı. Şimdi; Ölüm akıyor, hastalık akıyor, pis su üzerinde parlayan yağ akıyor, katran akıyor sulama kanallarından. Zaten sularda ne kaplumbağalar kaldı ve de su yüzeyinde uçuşan yusufçuklar.(helikopter böceği) Neden? Çünkü; Sulama kanallarının suyu Büyük Menderes Nehri’nden geliyor. Büyük Menderes, Ne nehir ama Kurtuluş savaşının canlı şahidi Asil nehir Bereketin adı Ak Köpüklü Menderes Bilinçsizce doğaya bırakılan jeotermal ve fabrika atıkları yüzünden bu nehir kan ağlıyor. Su değil zehir akıyor. Akarken de ardından ne canlı bırakıyor ne de bir yaşam kalıntısı. Tarihi de verimli toprakların hücrelerini de yutan bir canavara dönüşüyor. Vahşi oluyor Menderes… Eğer para kazanma hırsının önemi, doğa ve insan sağlığının önüne geçmişse orada ne insanlık kalır ne de inanç… Bu bir insanlık görevidir, bu bir sağlık ve vicdan meselesidir. Bizlere tertemiz olarak miras bırakılan Büyük Menderes ve sulama kanalları kirletilmemeli, hiç kimsenin de kirletmesine izin verilmemelidir. Bu konuda artık yöneticilerin ve efe yürekli vatandaşlarımızın duyarlı davranacağını düşünüyorum. Haydi büyükler Unutmayınız ki; Aydın’ın geleceği sizin elinizde… Sağlıcakla.