“Eğer sizden sokakları süpürmeniz istenirse Micheangelo’nun resim yaptığı, Beethoven’ın beste yaptığı veya Shakespeare’in şiir yazdığı gibi süpürün. O kadar güzel süpürün ki, gökteki ve yerdeki herkes durup, burada dünyanın en iyi çöpçüsü yaşıyormuş desin.” (Martin Luther King) Radyoda çalan bir Balıkesir türküsü ile girdim o lokantaya, ‘Edremit’in Gelini’ çalıyordu. Kabak kemane ne güzel çalıyordu. Kabak kemaneyi bilirsiniz, Asil çalgı… O, o kadar özlü bir çalgıdır ki, yarası olanın yarasını deşer, olmayanı da yüreğinden yaralar. Özenle kurutulmuş su kabağının üzerinde bir zar, bu zarın üzerinden geçen üç tel ve onu okşayan bir yay… O zar öyle bir zardır ki,  tellere dokununca üstad, asil ses yürekten geliverir hemen. Akar başka başka yüreklere... Çünkü o zar,  hayvanın yağlı yüreğinin zarıdır. O yüzdendir ki kabak kemanenin sesi yürekten gelir. O yüzdendir ki yaralar adamı, kadını, insanı, aşığı… Ta yürekten… * Halk müziği ezgilerine karışmış sarımsak kokuyordu, her derde şifa olan çorba kokuyordu o Nazilli’mizin öz evladı Kemal Abi’nin lokantası… Köfteci Kemal ne isim ama…  Nazilli’de eski hal binası Kestane Camii yanındadır dükkanı. Köftesine çok güveniyor olacak ki, adı Köfteci Kemal… Öğlenleri de sabahları gibi tıklım tıklım oluyormuş dükkanı… Öğle yemeğinde et ürünleri yemediğim için tatmadım daha köftesini, ama eminim ki bu kadar efsane çorba yapan adamın köftesi de muhteşemdir. * Gelelim çorbaya, ‘En meşhur çorbanızdan istiyorum’ dedim o başta anlattığım Balıkesir Türküsü eşliğinde. Üzeri toz biberle sos haline dönüştürülmüş tereyağlı karışık bir çorba geldi önüme. Masada bir tabak kızartılmış kuru biber, bir sürahi dolusu kaynak suyu, bir kase sarımsak ve sirke vardı. Kokunun kaynağı olan sarımsaktan yarım kaşık ekleyip limonu da sıktım o şifa dolu çorba tasıma… Üfffff, ne lezzet ama… Çorbaları dolduran Kemal Abi’nin yanına gittim bir buçuk tas çorbayı bitirir bitirmez… Abi sen gerçek misin? dedim… ‘Yok Nazilli’nin Çapahasan Mahallesindenim’ dedi. (Gülüştük) İçtiğim dana ayak paça çorbasının günlük olduğunu ve sekiz buçuk saat kaynadıktan sonra çorbaya dönüştüğünü söyledi üstad… Özellikle eklem ağrılarına şifa olan bu çorbaya hayat veren Kemal Usta ile sohbet etmek, damakta kalan lezzetle yutkunmak ne güzeldi… Çarşı esnafını nadir de olsa mutlu görmek ne güzel cennet Nazillimde… Yerin neresi olursa olsun, işini en iyi yapacaksın arkadaş! İşte o zaman çorbayı tasa, Kemal Usta’nın lezzet dolu kepçesini dans ettirdiği gibi koyarsınız. Tasa koyduğu şaheserin lezzetinden emin olduğu bakışlarla. * Kemal Usta’yı daha dün tanıdım ve kendisiyle hiçbir çıkar ilişkim yok ve olamaz. Gayemiz, işinin layıkıyla yapan herkesin aynası olmak. Keşke her esnaf O’nun gibi işin iyi yapsa da bizler destek olsak. Çıkarsızca… Ne demiş atalarımız, ‘Yerin neresi olursa olsun, pekmez gibi malın olsun sineği Bağdat’tan gelir.’ İyi ki varsın Kemal Usta, iyi ki varsın… Sağlıcakla…