Şubat ayının ilk haftasında çocuk seslerinin cıvıl cıvıl kuş seslerine dönüştüğü eğitim öğretim döneminin ikinci yarısına, yeni umutlarla başlandı. Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Ziya Selçuk, ‘Gelen zaten talip olarak gelir, gerisi muhatabına kalır. Meslektaşlarımdan ricam; yarın sınıfların kapısını çalacak çocuklarımızı ‘beklendiklerini’ hissettirerek karşılamalarıdır…’ diye bir mesaj yayınlamış. Bu mesajda saygının ve sevginin temel alındığı, öğrencilerin ve öğretmenlerin ZEVKLE okula gitmelerine vurgu yapılıyor. Bir eğitimci olarak kendisinin; Ebeveyn Benim, Okul Deneyimi ve Uygulama, Çoklu Zeka Uygulamaları ve Eğitim Psikolojisi adlı dört eserlerini okudum. Eğitim Psikolojisi kitabını defalarca, sindire sindire okudum. Özellikle öğrenmeyi etkileyen faktörleri konusunu açıklıkla anlatmış Sayın Bakan. 133-134. sayfalarında bahsedilen kaygıyı etkileyen faktörler, yaşamımız boyunca sırtımızda bir hançer gibi duruyor. Çocukken nasıl eğitilirse öyle gidiyor insan.(Eğitim Psikolojisi kitabı, tüm eğitim camiasının bir başucu kitabı olmalıdır.) * Baskılar eğitimin en büyük düşmanı… Fırsat ve değer verilmeyen öğrencilerden özgüven yetilerinin gelişmesini bekleyemeyiz. Ancak özgüven yetileri gelişmiş çocuklar, yaşamları boyunca başarılı olurlar. ‘Benim adım Mustafa, senin adın da Mustafa. Bundan böyle senin adın, Mustafa Kemal olsun’ demek nasıl bir öngörüdür arkadaş! Öğretmenin bu özellikleri küçük Mustafa’da keşfedip ona Mustafa Kemal adını vermesidir gerçek eğitim. Mustafa,Seçilmiş, temizlenmiş, güzide demektir. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) adlarından biridir. Kemal ise, olgunluk, tamlık, eksiksizlik demektir. En yüksek değer, mükemmellik, bilgi ve fazilet anlamlarına gelir. Minik sarışınının ileride ‘başı dik’ olmasının nedeni bu olsa gerek, Cesaret yetisinin mayası, bu olsa gerek. İşte öğretmenlik budur arkadaş. Hissedebilmektir minik yüreklerin geleceğini. Çocuğun ailesiyle de bir olup onu yetiştirmek, hayatta başarılı olabilmesi için çocuk yaşta özgüven yetisi aşılamaktır eğitimcilik. * Doğru tektir! Doğruya doğru demediğimiz zaman, doğru yapılanlardan örnek almazsak, ilke hedef belirlemeden rastgele gidersek bu bilgi deryasında, Ne liman bulabiliriz, ne de bir ada… Hedef koymalıyız arkadaş, gideceğimiz rota belli olacak, zorluklarla, baş koyduğumuz o yolda mücadele etmeliyiz. Aksi halde eğitimde yerimizde sayarız. * Ülkemizdeki okullarda sosyo kültürel ve psiko kültürel ağırlıklı dersler artırılmalıdır. Girişken, kendisini ifade edebilen bir toplum yetiştirmeliyiz. Ülkemizde yabancı dilin zor öğrenilmesinin en büyük etkeni budur. Eğer bunu başarabilirsek yabancı dil öğrenimi sorununu da kolaylıkla aşarız. * Çocuklar, küçük yaşlarda yeteneklerini belli ederler.Bunu en iyi gözlemleyebilen anne babalar ve öğretmenlerdir. Özellikle kırsal kesimlerde anne babaları bilinçlendirme görevi öğretmenlerindir. İlkokul Öğretmeni,‘çok iyi resim yapıyorsun’ deseydi tesadüfen keşfedilmiş ünlü bir ressama, Minik bir şaire,  ‘çok iyi şiir yazıyorsun’ denirse, Güzel kızım, ‘harika bir hitabet yeteneğin var, sen avukat olmalısın!’ denirse minik bir yüreğe Neler olmaz ki o çocuklardan? Kanımca; Büyük kurtarıcımız Mustafa Kemal Atatürk’ün, öğretmeninin kendisine yakıştırdığı Kemal ismini ömrünün sonuna kadar onurla taşıması, Özgüven aşısının tuttuğunun ispatıdır. Öğretmenine duyduğu şükranın bir göstergesidir. * Acilen eğitim reformu yapmazsak, bu ülkede kötü olan hiçbir şeyi bitiremeyiz. Çağdaş toplum olmanın en önemli iki yolundan biri eğitim, Diğeri ise caydırıcılığı olan bir hukuk sistemidir. Saygılarımla…