Aydın’ın belkide en güzel mahallelerinden biridir Pamukören. Portakal, incir, zeytin ağaçları arasında adeta kaybolmuşçasına yeşil, geniş sokakları, güzel evleri olan Pamukören’in nüfusu 2018 yılında 2.693 idi. Bereketli topraklar üzerine kurulan Pamukören’in temel geçim kaynağı tarım ve hayvancılık. Daha 10 yıl öncesine kadar çevreye, tarıma, canlı yaşamına zarar verecek herhangi bir sanayi kuruluşu yoktu. Güneş kadar berrak ve parlak, portakal çiçeği kokularının geceleri gök kubbeye doğru yayıldığı, güler yüzlü insanların yaşadığı yer idi Pamukören. Ta ki her tarafı jeotermal santral(JES) ve onlara ait kuyuların, boruların Pamukören’i kuşattığı, kapladığı, işgal ettiği ana kadar. Şu anda Pamukören’de 5 tane faal JES ve bunlara ait yüzden fazla kuyu var. Bu JES ve kuyular dünyada eşi benzeri olmayan şekilde mahallenin içine, evlerin yanına, incir-zeytin-portakal bahçelerine, dere içine, dağlara-ovalara kurulmuş. Jeotermal borular onlarca kilometreyi bulan mesafeleri ile evleri-tarlaları-sokakları bölmüş, adeta Pamukören’in bugünü ve geleceğini kuşatmış ve hapsetmiş, işkence eder durumda. Çalışan JES’ler akışkanlarını sokaklara-tarlalara-kanalizasyon kanallarına-derelere-çaylara oradan Büyük Menderes Nehrine bırakarak yerüstü ve yeraltı sularını kirletmekte. 2016 yılında Adnan Menderes Üniversitesi bu bölgede yaptığı çalışmada JES’lerin akışkanlarını bırakması sonucu toprakların, suların, incir-zeytin ve diğer tarımsal ürünlerin ağır metaller ile kirletindiğini saptadı. Bugün Pamukören’e yaklaşınca insanın içini ürperti kaplıyor. Pamukören’in üstünü her taraftan çıkan yoğun duman ve koku kaplamış. Sanki savaş uçakları Pamukören’e sürekli bomba atmış, her taraf toz duman yangın yeri, ortalığa pis kokular egemen. Aslında burada yanan incir-zeytin-portakal ağaçları, yanan insanların emekleri-umutları-gelecekleri, yanan ve yok olan insanlık ve adalet. Yedi gün 24 saat yıllardır devam eden bir görüntü bu Pamukören’de. En son altı ay kadar önce gitmiştik Pamukören’e. Mahalle içinde kurulan JES’e ait bir boru patlamış, JES etrafında geniş bir alanda 2000 kadar incir ve zeytin ağaçları üstündeki ürünlerle beraber yanmış ve kurumuş,topraklar ağır metal ve kimyasal maddeler ile kirletilmiş, adeta bölgede yaşamın kökü kazınmış durumda idi. Bu hafta yaptığımız ziyarette Pamukören’e girişte jeotermal kuyudan çıkan yoğun dumanlar karşıladı bizi. Jeotermal kuyular zeytin ve incir tarlaları içine, evlere 50 metre mesafede kurulmuş. Etrafta onlarca jeotermal kuyu vardı bu şekilde çalışan. JES dibinde kurulu havvan çiftliğine yaptığımız ziyarette, JES’lerin hayvanlara zararı var mı diye üreticiye sorduğumuzda, adeta burnundan solumaya başladı; “Hayvanlar zayıf-çelimsiz, verimsiz ve hastalıklı hale geldi. JES yapıldı yapılalı yoğun duman ve gürültü nedeni ile ne bizim ne hayvanların huzuru-bereketi-sağlığı kalmadı. İki yıl içinde günlük süt üretimi 2500 lt’den 1500 lt’ye düştü. Hayvanların et verimi azaldı, hastalıklar-ölümler-düşükler arttı”. Yöre mahallesinde bir evin önünde durduk. Evin üstünden-altından jeotermal borular geçiyor. Yaşlı bir karı koca, birkaç koyun ve keçi ile burada yaşamaya çalıyor. Dertli mi dertli yaşlı çift, sözlerine şu şekilde devam etti; “18 yıl önce buraya geldiğimizde hiç bir şey yoktu. Sonra bunlar geldi. Bize hiç kimse bilgi vermeden, onay almadan kuyuları evimizin yanına, tarlalarımızın içine yaptılar, boruları döşediler. Geçirdikleri borular için para vereceklerini söylediler ama aradan 5 yıl geçmesine rağmen ne arayan nede soran var. Yoğun duman ve gürültü var. Kapı pencere açamıyoruz. Sürekli koku var, nefes alamıyoruz. Başımız dönüyor, ayaklarımız şişiyor, kalp ve akciğer hastası olduk, daha önce koşarken şimdi yürüyemez hale geldik. İncir-zeytin-kayısı-portakal ağaçları kurudu. Geçen yıl kuruyan ağaçlar için ağaç başına 250 TL verdiler. Para verdiklerine göre demek ki jeotermaller ağaçlara zarar veriyor ve onlar bunu kabul ediyorlar. Peki niye bunlara yetkililer izin veriyor ki ? Dört koyunumdan 3 tanesi düşük yaptı. Büyük ve küçükbaş hayvanlarımız ölüyor. Mahalleli römorklar ile ölen hayvanları derenin içine atmaya başladı. Süt alamaz hale geldik. Bu yaşımıza geldik, böyle bir şey görmedik. Gidecek yerimiz olsa buradan gideceğiz. Mahalleli 10 yıl içinde burada canlı yaşamın biteceğini, herkesin göç etmek durumunda kalacağını söylüyor”. Yöre mahallesi içinde evlerin arasında, evlere 3 metre uzaklıkta kurulan bir jeotermal kuyu önünde duruyoruz. Kuyuyu çeviren tel örgü üstünde “Dikkat Ölüm Tehlikesi”, “Dikkat Yanma Tehlikesi” yazıyor. İsyan ediyor bitişikteki ev sahibi; “1973 yılından beri burada yaşıyorum. Biz geldiğimizde böyle bir şey yoktu. Beş yıl önce bize bir şey sormadan ve onay almadan evimizin dibine jeotermal kuyu kurdular. Siz ne yapıyorsunuz diye sorduğumuzda? Biz devletiz, devlet arkamızda, bu kuyu buraya kurulacak dediler ve kurdular. Ne yazık ki o zamanki Belediye Başkanı’da onların tarafında idi. Bize değil onlara önderlik yaptı. Derdimize ne sahip çıktı, nede haklarımızı savundu. Buraya otel ve haman yapılacağını, çok para kazanılacağını söyledi ama biz bir çöp görmedik, çöp. Sağlığımız bozuldu. Gürültü, sarsıntı ve dumandan evimizde oturamaz, uyuyamaz olduk. Sanki deprem oluyor, sürekli sarsılıyoruz. Kuyuya yakın evlerde genç yaşta Alzheimer hastaları olmaya başladı. Hap ve iğne ile yaşıyoruz burada. İncir, portakal ağaçları kurudu. Hayvanlar yavrusunu atıyor. Başka bir yerde bir göz odam olsa bir gün bile durmayacağım burada. Bu işin çözümünü bilemiyorum. Onlara bakarsan bu işin çözümü yok. Devlet buna çözüm bulmalı ama bir kişi bile gelip bize bir şey demiyor. Bize bir efe lazım efe ama , bu ortamda efe olsa ne olacak sanki”. Yöre mahallesinden Kayran köyüne doğru yol alıyoruz. Kayran vadisine JES, santrale ait kilometrelerce uzunlukta boru, borular arasında kuyular kurulmuş, vadi adeta işgal edilmiş, adım atacak yer kalmamış. JES vadide Kayran çayına bitişik nizam pozisyonunda, etrafında zeytin ağaçları ve evler var. Aslında Su Kirliliği Yönetmeliği, Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği, Dere Yatakları ve Taşkınları Kanununa, Zeytin Kanununa göre burada kesinlikle JES kurulmaması gerekir. Nasıl kuruldu, kim izin verdi akıl alır gibi değil. Bunun benzeri uygulamayı Buharkent- Sarayköy’de de görüyoruz. Burada da Büyük Menderes Nehrine bitişik nizam JES’ler ve kuyular açılmış, kilometrelerce uzunlukta borular döşenmiş. Aydın’da jeotermal işletmeciliğin en önemli özelliği JES ve kuyuların su kaynaklarına çok yakın şekilde kurulmasıdır. Bunun tek sebebi çıkarılan ve reenjekte edilmeyen akışkanların kolayca dere-çay-sulama kanallarına-nehirlere bırakılacak olmasıdır. Aydın’da bugün tüm su kaynaklarının başı JES’ler tarafından tutulmuş, yeraltı ve yerüstü su kaynakları sürekli şekilde kirletilmektedir. Kayran deresinde olası sel, taşkın, deprem sonrası JES kuyu ve boru patlaması sonucu ne olacağını düşünmek bile insana acı veriyor. Kayran’dan Çobanisa köyüne doğru gidiyoruz. Dağlık olan bu yol üzerinde de jeotermal kuyular açılmış, kilometrelerce uzunlukta jeotermal borular döşenmiş. Bu sefer dağlardan dumanlar ve akışkanlar Pamukören’e doğru yayılmaya, akmaya başlamış. Pamukören mahallesi ovalarında ve dağlarında kurulan JES’ler tarafından kuşatılmış, adeta gaz odası hapsine mahkum edilmiş, topyekün yok ediliyor. T.C. Anayasası’nın 5. maddesine göre; T.C. sınırları içinde yaşayan Türk Milletinin her türlü temel hak, hukuk ve ihtiyaçları Devletin güvencesi altına alınmıştır. Aydın’da jeotermal uygulamalarına bakınca, Aydın halkının hiç bir hak, hukuk ve ihtiyacının devlet tarafından güvence altına alınmadığı, aksine hak arama önünde pek çok engel çıkarıldığı, malına mülküne kamulaştırma tehdidi ile el konulmaya çalışıldığı görülmektedir. Özelde Pamukören, genelde Aydın jeotermal uygulamalarına bakınca, Aydın’da yapılan işlemlerin hepsinin yasa dışı olduğu, yapanların ve bunlara izin verenlerin anayasal suç işlediği görülmektedir.