Doğada ve insan tabiatında gözlemlediğimiz en temel mekanizmalardan birisi, büyümek, değişmek ve gelişmektir. Yerinde sayan ve değişmeyen bir mekanizma ölü demektir. Doğduğumuz andan öldüğümüz ana kadar bu mekanizmayı tecrübe ederiz. Sadece biz de değil, bitkiler, hayvanlar, eşyalar, insan üretiminin bir sonucu olan binalar ve şehirler… Var olmanın kanunu biraz da budur. Bu anlamda düşünüldüğünde hizmet planlaması ve sunumunun da büyümesi ve gelişmesi beklenir. Sürekli değişen insana, aynı zihniyet ve aynı pratik ile hizmet sunmaya çalışmak yanlış bir anahtarla aynı kapıyı sürekli zorlamaya benzer; ihtiyaçlar değişir ve değişen ihtiyaçlara aynı hızda değişen cevaplar verilebilmelidir. Felsefeye ilgi duyanlar bilir Herakleitos, “aynı nehirde iki kere yıkanılmaz” derken tam da bu durumu özetlemiştir. Değişim, şart, esas ve kaçınılmazdır. Buna karşın kimi şeylerde olduğu gibi kalmalı ve sağlam bir iskeleti de oluşturmalıdır. Öyle ki değişen hizmet sunumlarının dayandığı teorik ve manevi esaslar değişmez ve değişimi tartışılamaz olmalıdır. Dürüstlük, kamu yararı, eşitlik ve vatanseverlik gibi nice kavram, sorgulanmaksızın uygulanabilmelidir. Yerel yönetimlerde bu esaslar ve ihtiyaca yönelik kendini büyütebilen ve geliştirebilen bir hizmet sunumu, başarının ve yaşam kalitesi yükselen hemşerilerin bir nişanesidir. Bu anlamda esas hedef yaşam kalitesi yükselen yurttaşlar olduğu gibi aynı zamanda ulusal ve uluslararası anlamda da korunan ve sürdürülebilen bir kalkınmadan da söz edilebilir. Halk arasında bilinen bir diğer söz “Herkes kapısının önünü süpürse tüm şehir tertemiz olur” derken gücümüzün yettiği her yeri değiştirdiğimiz takdirde çok daha makro çapta önemli gelişmeleri tetikleyebileceğimizi düşündürmelidir. Bir süre önce internette bir tren istasyonu şefinin istasyonunun çevresine diktiği ağaçlarda yarattığı vahanın uydu fotoğraflarını gördüm. Etraf kurak bir araziden oluşsa bile, istasyon ve çevresi yemyeşil bir hat olarak uzanmaktaydı ve kuş bakışı fotoğraflarda bile oldukça belirgindi. Eğer o şef, suyu, etrafın kuraklığını, hiçbir emsal görememesini, iklimi ve daha birçok şeyi bahane etseydi, üretemeyecekti, güzelleştiremeyecekti, anlam katamayacaktı. Eğer bahanelere sığınsaydı tohumlardan ağaçlara ve ağaçlardan bir orman sırasına dayanan bir yaşam alanı var olmayacaktı. Bu anlamda ellerimizi ve kollarımızı uzanabildiği en uzak uca kadar zorlayıp üretmek, var etmek, büyütmek ve geliştirmek zorundayız. Vatanımızı ve insanımızı sevmenin yegane kanıtı budur. Biz de çıktığımız yolda attığımız her adımda kuraklığa ve o kuraklığı değiştirmeye muktedir olamayanlara bakmaksızın ilerliyor, gelişiyoruz.Sıra selviler ve daha nice güçlü ağaçlarla çevremizi güzel ve güçlü bir ormana çevirmemiz yakındır, o kuraklıkta biten otları temizlememiz yakındır, Aydın’ın bereketli ve uzun ömürlü toprakları bunu bilir, bunu talep eder… Her ilçemizi ziyaret ederek ölçtüğümüz nabız değişim için atmaktadır.