İnsan düşüncelerini, başarılarını, mutluluğunu paylaştıkça keyif alır yaşamaktan. Sadece benim olsun, sadece ben mutlu olayım düşüncesi zamanla yalnızlığa ve mutsuzluğa sebep olur. Düşünün ki elinizde bir ekmek var, karşınızda en az sizin kadar aç biri. Paylaştığınız her lokma, karnınızı doyuran eksik bir lokma olsa da, ruhunuzun daha çok doyacağını düşünmelisiniz.   İş yaşamında, evliliklerde, arkadaşlıklarda…. Kısacası insanın olduğu her yerde, insanı özel ve güzel hissettiren paylaşma duygusunun günümüzde yozlaşmış olduğunu görmek ne acı. Oysa ne eksilir, ne kaybederiz ki paylaştıkça. Paylaştıkça çoğalır, büyümez miyiz aslında? Küçüklüğümü hatırlıyorum da, evimizde bir tencere sarma pişerdi. Akşama o koskoca sarma tenceresinden sadece bir tabak soframıza gelirdi. Çok sevdiğimden mi bilmem, anneme kızardım. Neden bu kadar az yiyebiliyoruz diye. Ayşe teyzem, sarma sarmaya yardım etmiş. Fatma teyzenin gelini hamileymiş vs. yani bizim tencere paylaşılmış. Ne iyi edermiş annem. Bir tencere sarma gözümüzü, karnımızı doyuracakmış ama ruhumuz hiç bu kadar tok olmayacakmış.  Babamla gittiğimiz maçlarda, çiğdem alırken sadece bize yetecek kadardan fazla alırdık mutlaka, yanımızdakilere ikram ettik mi daha keyifli olurdu.   Elimde bir tane çikolata varsa, annem sokağa çıkmama izin vermezdi. Arkadaşlarım görür canı çekerse, veremem üzülürüm diye. Bitir öyle gidersin derdi. Paylaşamayacağım kadar az ise, bazen bizim yememize bile izin verilmeyecek kadar saygı vardı.  Alt komşumuzdan mis gibi gelen yemek kokusunun, akşama bir kısmının soframızda olacağını biliyor olma düşüncesi bile huzur verirdi insana. Bir tabak gelen yemeğin yerine, bizim evde pişen başka bir yemekle geri gönderilmesi çok güzel değiş tokuştu.  Tüm cemiyetlerde bir bütün olurduk. Kimi sandalyesini, kimi çatal-kaşığını, kimi masa örtüleri kapar getirir, cemiyet sahibinin sevincine de üzüntüsüne de ortak olurduk. Paylaşırdık, eşyalarımızla birlikte duygularımızı da. Elinde bir fincanla, bizim evde kahve kalmamış diye kapımızı çalan Gül Teyzem hiç çekinmezdi. Çünkü bilirdi ki komşu komşunun külüne muhtaçtır. Bugün onda kalmayan kahve, yarın bizim evde biten şeker olacaktı. Bizler paylaştıkça mutlu olurduk. Ve paylaştıkça bereketlenirdik.  Şimdi de öyle olsa, insanlar paylaşmanın ne güzel bir duygu olduğunu tekrar hatırlasa, kim ne kaybeder. Elimizdeki üç taneyi dört yapmak yerine, bir tanesine bile sahip olamayanın yüreğine dokunabilmeyi başarabilse. Ne güzel olmaz mı dünya. Kenetlense herkes birbirine,  sadece insan olduğunu düşünerek. Tok olan açın, mutlu olan mutsuzun paydaşı olsa. Benim olsun, ben olayım en iyisi yerine, hepimizin olsun, biz olalım diyebilse herkes. O zaman daha güzel olmaz mı yaşam? Hayat, iki nefes arasındaki kısa bir mola. Bu molada, paylaştıklarınızla yüreğinizin huzur dolmasını dilerim.