Oğuzların bilgesi, arifi, filozofu, hekimi Dedem KORKUT yani KORKUT ATA’dan bu yana sürüp gelen bir gelenektir Ozanlık. Dede Korkut hikayelerinde Korkut ATA’nın; elinde kopuzu ile doğumdan ölüme
kadar yaşamın her evresinde topluma manevi önderlik ettiği, yol gösterdiği, nasihatler verdiği, Sözüne beyler ve hakanlar dahil herkesçe önem gösterilen bir “bilge” kişilik olduğu görülmektedir. Dede KORKUT ile başlayan Ozanlık geleneği, Yunus Emre, Nesimi, Pir Sultan, Şah Hatai, Karacaoğlan, Dadaloğlu, Sümmani, Seyrani Aşık Veysel, Mahsuni ve daha birçok Halk Ozanları eliyle günümüze kadar taşınmıştır.
Yaşadığı döneme ilişkin en güzel tahlilleri yapan, hikayeleri, sevdaları, acıları, sevinçleri söze döken, toplumsal sorunları, yanlışları bilgelikle tele veren, zalimin karşısında her daim mazlumu savunan, Hak diyen, Hakkı gözeten Ozanlarımız, Tarihte Halk kahramanı, Kültürümüzün mihenk taşı Sözlü Edebiyatımızın baş aktörleri olmuşlardır.
Günümüzde daha çok söz ile sazı, yani şiir ile müziği birleştiren, bunu bir enstrüman eşliğinde çalıp söyleyebilenlere Ozan denmektedir. Tanım doğru olsa da kanımca yeterli değildir. Zira; Geleneğin tarihsel süreci incelendiğinde; Kah destan ve kahramanlık Türküleri ile Milli Şuura katlı sunan, kah yanlışı haksızlığı dile getirip eleştirileri ile yol gösterebilen, illa da bir mahalleye hapsolmadan uzaktan ve geniş bir göz ile olayları değerlendirerek, toplumsal birlik, mili dayanışma, hoşgörü ve
saygı iklimi için çaba gösteren, kutuplaşmalara ayrışmalara odun taşımayan, sağduyulu, sözü kelam niteliğinde, toplumun derdi ile dertlenen sevinci ile sevinen, engin gönüllü, muhabbet ehli Ozanlara ihtiyaç olduğu açıktır. Unutulmasın ki; Ozanlar; Vicdanın sesi, Vatanın dili, Bayrağın rengidir.
Sevgi ve Muhabbetle.