İnsanoğlu bu dünyada nasıl yaşamışsa, kıyamet gününde Allah’ın huzuruna, dünyada işledikleriyle birlikte varacaktır. Götürdükleri iyi ise sevinip mutlu olacak; kötü ise pişmanlık duyarak mahcup olacaktır. Ancak bu mahcubiyetin orada faydası da olmayacaktır. Fayda görebilmek için önceden hazırlık içerisinde olmak lazımdır. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır:
“Ey iman edenler! Allah'tan korkun, herkes yarın için ne hazırladığına bir baksın; Allah'tan sakının, çünkü Allah, işlediklerinizden haberdardır.'' (Haşr, 18)
Önümüzdeki üç ay içerisinde gündelik hayatın tek düzeliğinden ve sıradanlığından bizleri alıp, kendi hususi atmosferine götüren bu güzel ve özel günleri ardarda yaşayacağız.
Güzel ülkemizin insanları, kandil, Ramazan ve Bayram gibi bu hususi zamanları, sosyal barışın ve sükûnetin bir vesilesi sayarak karşılıklı sevgi ve hoşgörüyle karşılayıp uğurlayacak, kendi inanç ve değerlerini yaşama ve yaşatmayı, bizzat yaşayarak öğreneceklerdir.
Yüce Allah’ın insanlara rahmetini ve nimetlerini çokça ihsan ettiği belli vakitler, belli mevsimler vardır. Haftanın günleri arasında Cuma; kameri aylardan olan Recep, Şaban ve Ramazan bu türden feyiz ve bereketi bol zaman dilimlerindendir.
Üç ayların değerini ifade eden diğer bir önemli özellik ise beş mübarek kandil gecesinden dördünün bu aylar içinde olmasıdır.
1- Regâib, Receb’in ilk cuma gecesi
2- Mirac Receb’in 27. gecesi
3- Berat Şaban’ın 15. gecesi
4- Kadir Gecesi ise Ramazan ayının 27. gecesi
Rasulullah buyurdu ki:
Duaların reddolunmayacağı beş gece vardır: Receb ayının ilk gecesi, Şaban ayının 15. Gecesi, Cuma gecesi ve iki bayram gecesi.[C. Sağir.]
Üç Aylar diye adlandırılan Receb, Şaban ve Ramazan ayları Yüce Allah’ın Ümmet-i Muhammed’e ikram ettiği faziletli ve feyizli bir zaman dilimidir. Üç Aylar yapılan dileklerin dalga dalga Allah’a ulaştığı, dökülen pişmanlık gözyaşlarının günahları silip yok ettiği kandiller geçididir. Özellikle bu aylarda ve gecelerde geçmişteki hata ve günahlarımızdan pişmanlık duyarak “Af ve Merhamet” sahibi Rabbimize gönülden yalvararak “tövbe ve istiğfar”da bulunmalıyız.
Melekî olduğu kadar, şeytanî özelliklere de sahip, günah işlemeye müsait olan insanın, günahlarından temizlenmesi için Üç Aylar bulunmaz bir fırsattır. Kısaca Üç Aylar, günahlardan arınma, sevaplarla bezenme mevsimidir.
Üç Aylar geçmişin muhasebesini yaparak, geleceğe azim ve enerji dolu bir şevkle atılmak için iyi bir imkandır. Hayatımızda adeta otokontrol sisteminin kurulmasına vesile olan mübârek Üç Aylar ve kandiller, dünyevî meşguliyetlerimizden sıyrılıp, yaratılış gayemizi düşünmemiz; yaratan ve yaratılanlarla olan münasebetlerimizi değerlendirmemiz için son derece kıymetli fırsatlardır.
Rasülullah Efendimizin "Ümmetim adına en çok korktuğum şey; nefislerinin hevâlarına uymalarıdır." (Suyûtî, Câmiu's-Sağîr, I, 12) buyurduğu nefis: Allah’ın (cc) yarattığı ve her bir insanın içine yerleştirmiş olduğu kötü duygu ve düşüncelerdir. Nefsin tezkiyesi tabiri ise, kişinin kötü istek ve arzulardan arınması ve kendine hakim olabilmesidir.
Kur’an-ı Kerim’de
“Nefsini temizleyen kurtuldu. Onu fenalıklara gömen kimse de ziyana uğradı.” (Şems 9-10) buyrulmaktadır.
Nefsi hafife almayalım! zira nefis kötülüğü emreder. İlahi vahye muhatap Yusuf (as), nefsin heva ve hevesleri hususunda kendisine güvenemeyip Allah’a sığınmış ve şöyle demiştir:
“Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rabbimin merhamet ettiği hariç, nefis aşırı derecede kötülüğü emreder. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet edendir” (Yusuf 53) Vahiyle hareket eden bir peygamber böyle derken, hiçbir manevi koruması olmayan bizler acaba nefsin heva ve isteklerinden nasıl korunacağız.
Hz. Ömer (ra)’ın ifadesiyle hesaba çekilmeden önce kendimizi hesaba çekmeliyiz. Nefis muhasebesi; kişinin kendisiyle yüzleşmesi, kendini kontrol etmesidir. Buna günümüzde oto kontrol denmektedir. İnsanların kendilerini muhasebe etmesi, Allah’a kulluk görevini hakkıyla yerine getirebilmesi; dünya ve ahiret mutluluğuna kavuşabilmesi içingereklidir. Bundan dolayı Allah Rasulü:
“Akıllı kişi nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için çalışan, aciz kimse ise, nefsinin arzularına tâbî olan ve Allah’tan (olmayacak şeyler) temennî eden kimsedir.” (Tirmizî, Kıyamet 26) buyurmuştur.
Peygamber Efendimiz (sav), pek zorlu geçen Tebük Gazvesi'nden dönüşlerinde: "Şimdi küçük cihâddan büyük cihâda dönüyoruz." buyurmuşlardır. Ashab: "Yâ Rasûlâllâh! Hâlimiz meydanda! Bundan daha büyük cihâd olur mu?" dediklerinde Peygamber Efendimiz (a.s): "Evet! Şimdi küçük cihâddan en büyük cihâda; nefsin hevâsı ile mücâhedeye dönüyoruz!" buyurdu. ( Suyûtî, Câmiu's-Sağîr, II, 73.) başka bir hadislerinde ise:
“Mücahit, nefsine karşı cihat edendir.” buyurdular. (Tirmizî, Fezâ-ilü'l- Cihâd, 2)