Çocukluğumuzun sevilen çizgi filmlerinden biriydi Transformers. Teknoloji çağının bu kadar ileri ve akıl almaz boyutlara ulaşmadığı zamanlardı. O yaşlarda şekil değiştiren robot arabalar çocukların hayallerinde inanılmaz bir yer ediyordu. “bir şeyi bir yerden başka bir yere geçirme, taşıma ya da götürme” anlamına gelen transfer kelimesinden uyarlanan ismiyle araba formundan savaşçı robotlara dönüşen ve hayatın her alanında olduğu gibi iyi ve kötünün savaşını anlatan bir kurguya sahipti. O dönem transfer kelimesi benim gibi futbol aşığı çocuklar için sezonun kapanmasından sonra başlayan yaz döneminde büyük takım taraftarlarına satılan hayallerden ibaretti sadece. Tuttuğumuz takımın ilgilendiği yerli ve yabancı yıldızların büyük takımlara gelmesi ümidiyle gazetelerin spor sayfalarını okurduk heyecanla.
70’li yıllarda yaşanan iç kargaşanın en çok yaşandığı yerler okullardı. Üniversitelerde sağcı ve solcu diye ayrışan guruplar her gün kan döküyordu ülkede. Kardeş olmayı becerememiş güzel ülkemin kötü yılları 80 darbesiyle son bulunca bizim nesil, aileleri tarafından hep “okulunuzu okuyun, aman siyasetten uzak durun” telkinleriyle apolitik olarak büyüdü. Bu sebepledir ki bizim yaş gurubunun pek çoğu ilk kullandığı oyu hep babasının partisine vermiştir. Bu şekilde siyasetten uzak büyütülen bizler transferin siyasette de olduğunu ileriki yaşlarda öğrendi. Aslında ideolojik olarak birbirine yakın partiler arasındaki geçişler çokta yadırganan bir durum gibi durmuyordu. Sonuç olarak eylemlerde ayrışsalar da söylemlerde bir olan partiler arasında geçişlerin olması çok doğal bir durum. Geçmişte bunun pek çok örneği bulunabilir. Daha sonra milenyumla birlikte siyaset ve siyasete bakışta değişmeye başladı. Önce sağ ve sol olarak ayrılan siyasi görüşler birbiri arasında kaynaşmaya başladı. Benimde ilk oyumu kullandığım 18 Nisan 1999 seçimlerinden koalisyon hükümeti çıktı. Bu durumda çok yadırganacak bir durum olmasa da geçmişin iki kavgalı cenahını bir araya getirerek kurulan DSP-MHP-ANAP koalisyonu sağ ve sol çatışmasının bittiğini gösteren en önemli kanıttı belki de. Her ne kadar ileriki süreçlerde bu yara bazı guruplar tarafından kaşınıp kanatılmaya çalışılsa da yeni konjonktür bambaşka bir siyasi ortam oluşturmuştu. İlk kurulduğunda dinci bir parti imajı çizen Ak Parti hükümeti 2002 seçimlerinde tek başına iktidar olduktan sonra gördük ki sağcıdan daha sağcı, solcudan daha solcu, liberalden daha liberal, demokrattan daha demokrat söylemlerde bulunuyordu. Elbette eylemlerde farklı durumlar olsa da, AK Parti millet nezdinde teveccüh kazanmaya ve güçlenmeye devam etti. Bugüne gelindiğinde 20 yıllık AK Parti iktidarında partinin kendi içinde de pek çok değişim geçirdiğini söylemek mümkün. Bu değişimlerin doğruluk yada yanlışlıklarını ele alacak değilim. Ama biliyoruz ki birbirine sert söylemler bulunan pek çok isim zaman içinde saf değiştirerek Ak Parti bünyesine transfer oldu. Hatta bu isimler devlet kademelerinde önemli görevler elde ettiler. Biz halk olarak, sert söylemlerin arkasından hiç bir şey olmamış gibi iktidar partisine geçen bu isimlerin bazı imtiyazlar aldıklarını ve buna karşılık saf değiştirdiklerini söyledik. Bu imtiyazların millet yararına mı yoksa kişisel mi olduklarına ait elle tutulur bir sonuca varmak mümkün değil.
Son olarak geçtiğimiz hafta Aydın gündemini sarsan bir transfer haberinin bizzat Cumhurbaşkanı tarafından rozetin takılmasıyla sonlandığı bir süreç yaşadık. Siyaseti benden daha iyi bilen büyüklerimiz bu süreci kendi fikirleriyle yorumladılar. Ben bunlara girmeyeceğim. Beni irite eden şey, transferin gerçekleşmesiyle ortaya çıkan trajikomik durum. Birden bire, bir hafta önceki dostlar düşman, düşmanlarsa dost oldu. Hiç kimsenin beklemediği anda gerçekleşen bu olay karşısında herkesin hazırlıksız yakalandığını bu sebeple eski dostların öfkeli, yeni dostların ise şaşkın olduğunu gördüm. Nazilli’nin il olacağına kadar varan sonuçları konuşulsa da bu transfere Nazillilerin tepkisinin ne olacağını önümüzdeki süreç belirleyecek. Ama ilk izlenimlere göre “millet” kaygılı “cumhur” ise zafer sarhoşu. Bu transferin ne kazandırıp ne kaybettireceğini hesap eden kimse ortalıkta görünmüyor. Ne diyelim hayırlısı. Bakalım şekil değiştiren araba, Optimus Prime’a mı dönüşecek yoksa Bumblebee’ye mi?