Yaşlı çift evliliklerinin altın yılını kutluyorlarmış. Kahvaltı yaparken kadın şöyle düşünmüş “50 yıl boyunca hep kocamı düşündüm, ekmeğin kabuklu kısmını hep ona verdim sonunda bugün bu tadı ben tatmak istiyorum.” Kabuklu kısmına yağ sürüp kendisine almış. Tahmininin tersine kocası çok mutlu olmuş ve şöyle demiş: “Sevgilim bana günün en büyük mutluluğunu verdin. Ekmeğin sevdiğim yumuşak kısmını yiyemedim yıllardır. Hep çok sevdiğin için senin olmasını istedim.”
*Kendimizi eşimizin istekleri diye varsaydığımız şeylere bırakırsak kendimizden vazgeçer ve kendimizi ihmal ederiz. Bu kibarlık sadece yanlış anlaşılmalara sebep olmaz. Zamanla rollerimizde karışır ve bir yüke dönüşür. Kişi tabi ki sevdiği için bazı fedakarlıklarda bulunabilir önemli olan bunun ölçüsüdür. Eşinize verdiğiniz kadar yeri geldiğinde siz de alabiliyorsanız, ihtiyaçlarınızda alma verme dengesini koruyabiliyorsanız bu durum ise yükten ziyade bir takım olmaktır.
*Mide bağırsak problemleri, yüksek tansiyon gibi rahatsızlıklar ilişkilerimizdeki alma verme dengesindeki bozukluklardan kaynaklanabilir. Zira mide, bağırsak problemleri duyguların tiyatrosudur. “Eşime, çocuklarıma, arkadaşlarıma herkese uygun olanı yapmaya onları memnun etmeye çalıştım, çok fazla yük aldım. Ama bir gün baktım ki aslında kimseyi memnun edememişim” Sonunda ne olur pes edersiniz. Bu verme halini uzun yıllardır yapıyorsanız muhtemelen psikosomatik rahatsızlıklardan biri bedeninizde zuhur eder ya da küçücük olaylara öfke patlaması yaşar, ya da depresif bir ruh halinde olmaya başlar hayattan zevk almayabilirsiniz.
*Eşinizle ne hissettiğinizi, kırılganlıklarınızı, ihtiyaçlarınızı paylaşın bunları açık ve net bir şekilde ifade edin. Paylaşmazsanız sizi anlamadığını düşünerek hayal kırıklığı yaşarsınız. Eşiniz falcı değil zihin okumak gibi bir yeteneği yok. Sizin ihtiyaçlarınızı sezemez iletişim yoluyla öğrenir. Dolayısıyla bu hikayede olduğu gibi 50 yıl boyunca ekmeğin sevmediğiniz kısmını yemek zorunda kalmazsınız.