“ Aydın Ses Gazetesi”nin kıymetli okurları, merhabalar, Bu yazıma biraz felsefe yaparak başlamama lütfen izin veriniz. Hatırlamak ve hatırlanmak. Biz insanların her yaşta önemsediği özelliklerden. Sadece insanların mı? Bana öyle geliyor ki, hayvanların hatta bitkilerin bile yaşamında, anıların ve vefanın çok özel bir yeri var. Böyle olmasaydı, bakamadığınız için köyünüze gönderdiğiniz köpeğiniz, kediniz, güvercininiz, horozunuz aylar bazen yıllar sonra sizi gördüğünde önce sinirli hareketlerle, ardından o sevimli halleriyle size neden yaklaşsın ki? Kimseye bırakamadığınız için, tatile çıkarken kurduğunuz sulama düzeneğindeki suyu bitiren ve dönüşünüzü büyük bir özlemle bekleyen çiçeklerinizin, sizi tekrar gördüklerindeki, hele bir de suladığınızdaki durumları hiç mi dikkatiniz çekmedi? İçimizde, takım tutmayı da vefa olarak görenler var. Hislerimi gözden geçirdiğimde farkına vardım ki, ben hiçbir takımın fanatik taraftarı olmamışım. Fakat desteklediğim bir takım mutlaka olmuş. Mahalle aralarında futbol oynamaya başladığım ilk yıllar Fenerbahçeliydim. Avrupa takımlarıyla yaptıkları karşılaşmalarda aldıkları başarılı neticelerden dolayı, bir dönem Bursasporlu olduğumu hatırlıyorum; sonra yeniden FB’li oldum. Hiç Beşiktaşlı olmadım. Evet iyi hatırlıyorum. Ortaokul üçüncü sınıfta iken kitaplarımı-defterlerimi Trabzonspor takımının ve örneğin Ali Kemal’in posterleriyle kaplamıştım. Lise yıllarımda ise, kitap ve defterlerimin kapaklarının sadece dış yüzünde değil iç yüzünde hatta sayfalarının bazılarında dönemin müzik ve film sanatçılarının resimleri vardı. Yine yakınlarda saptadığım bir diğer ayrıntı, benim hayatımda 61 rakamının gerçekten çok önemli bir yeri var. Örneğin 1961 yılında doğmuşum. Akademisyenliğe başladığım yer ve hayatımı anlamlaştıran eşimin memleketi 61 plakalı Trabzon. İlk ve ikinci e-posta adreslerimde, 61’i kullanmışım. Son aldığım telefon numaram 61 ile bitiyor. Ve herhalde çok çok daha anlamlısı, Üniversite yıllarımda desteklemeye başladığım ve bu desteğimin halen devam ettiği takım “Gassaray” iken; diğer takımlarla oynadığı bütün maçlarda zaten TS’liyim de; GS-TS maçlarında da fanatik Trabzonsporluyum. Uzun yıllardır beklediğimiz şampiyonluğa, tesadüf müdür bilmem, 61. yaşımı yaşarken bu yıl ulaştık. Bu 61’in benim hayatımda gerçekten çok özel bir yeri var. Haksız mıyım? Şampiyonluğunuz kutlu olsun Trabzonlular.. TEBRİKLER, TEŞEKKÜRLER TRABZONSPOR.. Sene 1997 veya 1998. Karadeniz Teknik üniversitesinden, bölümünü üçüncülükle bitirmiş, çalışkanlığını benim gibi notu kıt bir hocadan aldığı yüksek notlarla ve tabi ki mezuniyet derecesiyle zaten ortaya koymuş bir öğrencim, Süleyman Demirel Üniversitesi Orman Fakültesi’nde ilan edilen araştırma görevlisi sınavını kazandı ve bizim kürsüde asistanımız oldu. Trabzon’lu eşimle kısa bir sürede arkadaş oldular ve eşim daha 30 yaşına gelmeden üç oğlumuzdan sonra yetişkin bir de kız evlat sahibi oluverdi. Tecrübesizliğimin kurbanı oldum ve sudan bir nedenle yardımcılığını yapmakta olduğum dekanımla aramız açıldı. Abim gibi sevdiğim merhum Erol ÖKTEM hocama dahi sormadan istifa ettim ve kurtuldum derken işler sarpa sardı; neticede hiç beklemediğim nahoş durumlarla karşılaştım. Öyle ki, dekanımız asistan arkadaşların ve tabi ki asistanım kızımızın Fakültedeki odama geliş-gidişini dahi yasakladı. Asistan kızımıza “Kızım nerdeyse her akşam bize uğramadan, ablanla konuşup dertleşmeden evine gitmiyorsun. Sen bundan sonra gündüzleri Fakültede yanıma gelme.” diye defalarca söylememe rağmen, O yine her gün çalışma odama gelip “Yapacağımız bir şey var mı hocam?” diye sormaya devam etti. Tabi ki, odamdan çıkar çıkmaz, daha odasına varmadan dekanlıktan çağrılıyor ve güzelce (!) azarlanıyordu. O ise dekanlıktan çıkıp ağlaya ağlaya tekrar odama geliyordu. Baktım, gelmesini engelleyemiyorum; bu durumu eşime anlattım. Eşim kızımızla görüşmüş fakat ve O eşime aynen şunu söylemiş: “Ablacım, ben köpekler kadar sadık biriyim. Ağlaya ağlaya da olsa hocamın odasına gitmeye devam edeceğim. " Kızımız haklı. Hangi konuda demeyin lütfen. Özellikle köpeklerin sadakati konusunda çok haklı. Mükemmel bir teşbih olmuş. Kızımızın ailece bize yaşattığı güzellikleri unutmamız mümkün değil. O gerçekten “Vefa, sadece, İstanbul’da bir semt ismi değildir. Her insanda olmayan bir haslettir. Ne mutlu o insana ki, yaradılışındaki bu çok özel vasfı, nefsine esir olmadan ömrüne yayma becerisini gösterebilmiş nadir şahsiyetlerden birisi” dedirten örnek davranışlarını, sonraki yıllarda öğretim üyesi olarak döndüğü, mezun olduğu Bölümdeki hocalarına karşı da tekrarlamış. Bunu bizzat hocalarından duydum. Aynı güzel sözleri, yüksek lisans danışmanlığını yapmaktan büyük keyif aldığım Isparta’daki son asistanım ve ona doktora yaptıran, genç yaşta Profesör olarak göğsümü kabartan ilk doktorantım için de sarf etmenin bahtiyarlığını yaşamak ise, benim için bambaşka bir duygu. Trabzonlu ve herhalde Trabzonsporlu ilk asistanımdan sonra beni her daim mutlu eden bu iki güzel insan da, “Vefa, sadece, İstanbul’da bir semtin adı değildir.” dedirten davranışlarıyla örnek olmaya devam ediyorlar. Sevgili evlatlarımı, tabi ki kıymetli meslektaşlarımı yürekten kutluyorum. Yazacak çok şey var. Kısmetse yazmaya devam edeceğim. Lütfen şu güzel cümle şiarınız olsun: “Vefa, sadece, İstanbul’da bir semtin adı değildir.” Sağlıcakla kalınız. Allah’a emanet olunuz.