Sevgi, insanı herhangi bir varlığa veya kimseye karşı, yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten, insanın içinden gelen duygudur. Sevginin bir üst derecesi aşktır. Şiddetli sevgi ve aşka kara sevda denir. “Dünyada en az bulunan şey hakiki sevgiye dayanan dostluktur.” Yunus’un; “Ben gelmedim dava için. Benim işim sevgi için. Yaratılanı sev, yaratandan ötürü.” Sözleri hakiki sevgiyi anlatan ifadelerdir.
Bu dünyada ölçüsüz ve kuralsız hiçbir şey göremezsiniz. Her şeyin bir ölçüsü, tartısı, sınırı olduğu gibi, sevginin de bir hududu vardır. Bir insanın diğerine hayranlık duyması, ona sevgi beslemesi kadar normal bir şey yoktur. Lakin, burada önemli olan, sevginin dozunu, ölçüsünü aşmamaktır. Sevgilerin yücesi yaratanımıza aittir. Yani Allah (c.c.) sevgisi, Peygamber Hz. Muhammed sevgisi, alim-bilgin-hoca-evliya sevgisi, ana-baba-evlat-kardeş-karı-koca vs. sevgisi vardır. Mal-mülk, saltanat, makam, mevkii sevgileri vardır. Burada önemli olan bu sevgilerin sınırını bilip aşmamak ve sevgileri birbirlerine karıştırmamaktır. Örneğin; hiçbir varlığı Allah gibi sevemezsin. Çünkü o varlığa Allah sevgisi ile bağlanırsan onu ilah edinmiş, Allah’ın yerine koymuş olursun ki, bu zinhar küfürdür. Diğer sevgiler de öyledir. Peygamber sevgisi, müminin imanıdır. Başkasının sevgisi buraya konulamaz. Ana-baba sevgisi, hiç kimseyi annen-baban gibi sevemezsin. Karı-koca sevgisi, ananı yarin gibi, yarini annen gibi sevemezsin. İşte bütün sevgiler böyledir. Yani sevgileri yerinde kullanmalı, aşırılıklardan kaçınılmalıdır. Bunun dengesi korunmalı, derecesinde bir yol bulunmalıdır.
Sevgisiz bir kalp, sahibine yüktür. Çünkü o soğuktur, katıdır, ağırdır. Çevresinde hep kötülük görür. İyiyi dahi kötü görür. “İnadın gözü kördür; meleği şeytan görür.” der Bediüzzaman hazretleri.
Sevgisiz kalp sahibine yüktür de seven bir kalp sahibine yük olmaz mı? Elbette olur. Her şeyin fazlası zarar derler ya. Sevginin de fazlası zarardır, ağırdır, yüktür hem kendine hem karşıdakine.
Efendimiz (ASV): Sevdiğini ölçülü sev, belki bir gün düşmanın olur. Kızdığına da ölçülü kız, belki bir gün dostun olur.”(Tirmizî, Birr ve’s-Sıla, 60) buyurmuşlardır.
Sevgide çoğu zaman ölçüyü kaçırıyoruz. Sevgimiz bizi saadete değil felakete götürebiliyor. Gerek kendimize gerek sevdiklerimize bizzat sevgimizle zarar verebiliyoruz. Mesela bir annenin, çocuğu üşümesin diye onu sabah namazına kaldırmaması ölçüsüz bir sevgidir. Yine çocuğuna olan sevgisinden dolayı, çocuğunun ödevlerini kendisi yapan bir baba da ölçülü sevmiyor demektir.
Neyi nasıl sevmemiz gerektiği Kur’an ve sünnette açıkça belirtilmişken kalp işte, söz dinlemiyor, yine de aşırı seviyor. Kalbimizin yaramaz çocuk misali söz dinlememesi de dünya imtihanlarının en büyüklerinden olsa gerek. Zira kalp imtihanı bazı peygamberleri bile yormuş. Bakınız Hz. Yakub, oğlu Hz. Yusuf’a olan sevgisinin acısını 36 yıl boyunca çekmiş. Bu süreçte ağlamaktan gözlerini kaybetmiş. Beli bükülmüş, saçları ağarmış.
Ölçülü sevmek bir yana, günümüz insanının çoğu neyi sevip neyi sevmemesi gerektiğini bile bilmiyor. “Bu asrın felaketi şudur: İnsanların kalpleri var fakat bu kalple neyi seveceklerini bilmiyorlar.” der Muhammed İkbal. Bütün bu kargaşa, keşmekeş ve gerek ferdi gerek toplumsal sıkıntılar, neyi seveceğini bilmemekten kaynaklanıyor. İnsan, fıtraten Allah’a sevgi besler. Hangi inançtan olursa olsun. İnkâr da etse bu böyledir. Çünkü Allah sonsuz güzellik, paklık, kemalat ve ihsan sahibidir. Dikkat ettiysek bu dört özellik her türden insanı cezbeder.
Alanında uzman ve işini severek yapan birini de sever, takdir ederiz. Biri bize iyilik yaparsa da ona karşı hemen yelkenleri suya indiririz. “İnsan, ihsanın kölesidir.” buyurur Hz. Ali (RA). Bu tür insanları severken; aslında Allah’ın isimlerinin tecellilerini gördüğümüz için severiz. Demek ki; sevmelerin tamamı Allah’tan gelip Allah’a ulaştırdığı ölçüde güzeldir, değerlidir.
Ölçü önemli. Her şeyde olduğu gibi sevmede de ölçü. Belki de her şeyden daha fazla ölçülü olmamız gereken şey, sevmede ölçülü olmaktır. Ölçüsüz sevmenin en büyük zararlarından biri de insanı kör etmesidir. Efendimiz (ASV) “Bir şeyi çok sevmen seni kör ve sağır eder.” (Müsned, 36/24, 21694) buyurmuşlardır. Aşırı sevginin hastalığa dönüşme gibi bir yönü de vardır. Birçok psikolojik sorunun kaynağı aşırı sevmektir. Sevdiğini kıskanmak, kaybetme korkusu, aşırı bağlılıktan gelen bazı davranış bozuklukları, kendini değil hep karşıdakini düşünerek kişinin kendisine saygısını yitirmesi, aşağılık ve düşüklük hissi vs.
Peki, sevgimizin ölçülü olması için ne yapmalıyız? Elbette her işimizde olduğu gibi sevmemizde de Allah rızasını gözetmeliyiz. Allah rızası için sevmenin şartları da şunlardır:
İhlas: Sevgimizde sadece Allah’ın rızası gözetilmelidir. Böylelikle “Sev beni, seveyim seni.” alışverişinin ve “Ben seni sevdim sen de beni sev.” beklentisinin yükünü taşımaz insan.
Efendimiz (ASV) şöyle buyurmuştur: “Arşın etrafında nurdan yapılmış bir takım minberler/yüksek tahtlar vardır. Üzerinde birtakım insanlar bulunur; onların giysileri nurdur, yüzleri de nur gibi parlamaktadır. Onlar peygamber ve şehit değillerdir; fakat peygamber ve şehitler kendilerine gıpta/hayranlık ile bakarlar.” Ashab (r. anhum):
“Ey Allah’ın Rasûlü, onların kimler olduğunu bize açıklayın.” Dediler. Rasulullah (ASV) şöyle buyurdu:
“Onlar Yüce Allah için birbirini seven, meclis kurup sohbet eden ve birbirilerini ziyaret eden kimselerdir.”
Allah için seven, sevilen, sevgide ölçüyü kaçırmayanlardan olmak duasıyla…