Aydın’ın Efeler ilçesinde yaşayan Selami Köseoğlu yarım asırdır terzilik yapıyor. 10 yaşında çırak olarak başladığı meslekte 50 yılı deviren evli ve 2 çocuk babası Köseoğlu, her sabah en geç saat 06.00’da işinin başına geçiyor. El emeği ile ortaya çıkarttığı giysileri insanların taşıdığını görmekten büyük mutluluk duyduğunu ifade eden Köseoğlu, "Severek yaparsanız her meslek kendince çok güzel. İnsanları giydirmek, bir şeyler üretmek inanılmaz mutluluk veriyor" dedi.
Kırsal Dalama Mahallesi’nde 10 yaşındayken ustasının yanında çırak olarak mesleğe başladığını kaydeden asırlık terzi Selami Köseoğlu, "Evimiz Dalama’daydı. Bizim okulda sabahçı ve öğleci uygulaması vardı. Öğleye kadar dükkanda çalışıp, öğleden sonra okula gidiyordum. Yaşım küçüktü ama işi çok sevdim. O yaşta hem çalışıp hem de okudum. Çok şükür ustam sayesinde elimde bir mesleğim oldu. 1980 yılında Aydın merkeze geldim. Kendi iş yerimi açtım. O zamandan beri bu işe devam ediyorum. Bu meslek sayesinde evlendim, kimseye muhtaç olmadan iki çocuk büyüttüm ve okuttum. Evimin geçimini elimin emeği, alnımın teri ile kazandım. Severek yaptıktan sonra mesleğimiz çok güzel. İnsanları giydirmek, bir şeyler üretmek inanılmaz mutluluk veriyor. El emeğimiz olan giysileri vatandaşların üzerinde görmek onlara yakıştığını görmek çok farklı bir duygu. Mesleğin tek zor kısmı var o da göz hastalıkları. Sürekli ince işlik ile ilgilendiğimiz için çoğu meslektaşımda erken yaşta gözlük kullanımı başlıyor" diye konuştu.

"1980-2000 YILLARI ARASI MESLEĞİMİZİN ALTI YILLARIYDI"


1980 ile 2000’li yıllar arası terziliğin en güzel yılları olduğunu ve o 20 yılı ’altın yıllar’ olarak değerlendiren Köseoğlu, "1980 ile 2000 yılları arasındaki 20 yıllık süre bizim için altın yıllar. İşlerimizin yüzde 90’ı sipariş üzerineydi. Bayan olsun, erkek olsun rağbet fazlaydı. Hazırlar giyim çoğaldıkça bizim işler de azaldı. Eskiden sipariş aldığımızda peşin çalışıyorduk. Kumaşını getirenler ücretini de peşin veriyorlardı. İşlerimiz çok daha iyiydi. Şu zamanlarda sıfırdan üretim yerine tadilatı daha fazla yapıyoruz. Sipariş yok denecek kadar azaldı. İnsanlar yeni bir elbise alıyor. Bir süre sonra mutlaka bir yerinde bir şey çıkıyor ve tadilata geliyor. Olay buna döndü. İnsanlar artık hemen alıp giymek istiyor. Beklemeye tahammülleri yok. Herhangi bir tadilat için 3-5 saat beklemeyi bile çoğu zaman fazla buluyorlar" ifadelerini kullandı.

"BU MESLEĞİ YAPAN AYDIN ŞARTLARINDA ÇOK RAHAT GEÇİNİR"


Terzi Köseoğlu son yıllarda terzi ve kalfa bulamadıklarını belirterek, "Yeni nesil gençlerin bu tür işlere merakı da yok, müşteri olarak talebi de yok. El emeğinin değerini anlamadıklarını düşünüyorum. Her şeyin hazırı daha cazip geliyor onlara. Giyimin hazırı, yemeğin hazırı derken gençlerimiz köreliyor. Elbette çocuklarımızı meslek seçimlerinde zorlayamayız ama bazı değerler gibi bazı meslekler de artık unutulmaya doğru gidiyor. Bu mesleği öğrenseler Aydın şartlarında paraya para demezler diye düşünüyorum. Hele bir de genç olacaksın, işinin ehli olacaksın biraz da ağzın laf yapacak müşteriye nasıl davranacağını bileceksin çok rahat geçimini sağlarsın. Elin de seri olacak. Hele ki çıraklıktan geldiğin işin piri olursun. Bir giysiyi hazır da alsan mutlaka ileride bir tadilat işi olacak. Fermuar işi, paça işi gibi ve sayamadığım çeşitli küçüklü büyüklü işlerden güzel gelir elde etmek mümkün" dedi.

"HER SABAH ERKEDEN İŞİMİN BAŞINDAYIM"


Erken kalkıp işinin başına erken geçmenin her zaman faydasını gördüğünü aktaran Köseoğlu sözlerini şu sözlerle tamamladı;"Çıraklık dönemlerimden kalma çok güzel bir alışkanlık oldu benim için. O zamanlarda okuldan önce çalıştığım için ustamdan önce iş yerine gidiyordum. Dönemin kömürlü ütüleri vardı. Onların kömürlerini hazırlayıp ustam geldiğinde hazır ediyordum. Hele ki yaz günlerinde sabah serinliğinde işleri erken yapak daha önem kazanıyordu. Hem ütünün hem de havanın sıcaklığı olmasın öğleye kadar çoğu işi hazır ediyorduk. İyi ki de bunları yapmışım. Hayatım boyunca düzenimi hep erken kalkmak üzerine kurdum. İş yerimin kapısını 50 yıldır en geç saat 6.00’da açar ’bismillah’ diyerek işime başlarım. Zinde bir şekilde işimin başına geçiyorum. Öğleye kadar da pek çok işimi tamamlamış olurum. Hem insan trafiği de pek fazla olmuyor erken saatlerde rahat rahat dikişimi dikiyor, siparişleri hazır ediyorum. Biyolojik olarak insanların öğleden sonra pek verimli olamıyorlar. Yorgunluk çökmeye başlıyor yavaş yavaş. Ben işlerimi erken görmeyi hayat felsefem haline getirdim, bu alışkanlığı da herkese öneriyorum"