Eğitim ve Bilim İşgörenleri (Eğitim-İş) Sendikası Aydın Şubesi Başkanı Şaban Özdemir, 20. Milli Eğitim Şurası’nı değerlendirdi. 20. Milli Eğitim Şurası’nın yedi yıl aradan sonra “sarayın” himayesinde ve eğitimin paydaşlarını dışlayarak antidemokratik bir şekilde toplandığını söyleyen Başkan Özdemir, “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla başlayan Şura’nın ilk günü, şuraya ilişkin tespitlerimizde ne kadar haklı olduğumuzu kanıtlar niteliktedir. Şuranın toplanma biçimini ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açılışta yaptığı konuşmayı dikkate aldığımızda, eğitim emekçilerini oyalayıcı yeni vaatlerin, yeni birtakım zorlamaların ve dayatmaların gündeme geleceğini değerlendirmek hiç de yanlış olmayacaktır.” dedi.

“DEMOKRATİK VE KATILIMCI DEĞİL”

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın öğretmenlik meslek kanununa ilişkin açıklamasına hem usulen hem esastan itiraz ettiklerini ifade eden Başkan Özdemir, “Usulen itiraz ediyoruz çünkü, eğitimin hiçbir paydaşından görüş alınmadan, güya eğitim için yol haritası belirlenecek olan şuradan bile önce kararlaştırıldığı anlaşılan bu ajanda, her şeyden önce demokratik ve katılımcı değil. Cumhurbaşkanı'nın açıklamalarının içeriğine bakacak olursak ki elimizde maalesef o açıklamalardan başka da bir bilgi yok. Müjde gibi sunulan öğretmenlik meslek kanunu, öğretmenler arasında yeni bir ayrıştırma planı olarak duruyor. Öğretmenleri ‘iyi ve kötü öğretmen’ olarak ayrıştıracak, hatta veli ve öğrencinin öğretmene bakışını da olumsuz anlamda değiştireceği için toplumsal yan etkileri görülecek, eğitim kurumlarındaki çalışma barışını bozacak, öğretmenler arasına zararlı bir rekabet tohumu ekecek bu planın, öğretmenleri ve öğretmenliği yüceltmek gibi bir rotası yoktur.” diye konuştu.

“KIDEME GÖRE ÜCRETLERİ ARTTIRILMALI”

Öğretmenliği uzmanlaştırma terimleriyle açıklanan bu planın Milli Eğitim Temel Kanunu'nu (METK) görmezden geldiğini kaydeden Özdemir, “Çünkü milli eğitimin tüm çerçevesini belirleyen Milli Eğitim Temel Kanunu'nda öğretmenliğin zaten bir uzmanlık mesleği olduğunun altı çizilmektedir. 1739 sayılı METK'nun 3. kısım 43. Maddesi'nde öğretmenlik için açıkça ‘özel bir ihtisas mesleğidir’ denilmiştir. Yani öğretmeni zaten uzman olarak değerlendirmek için yeni ve ne olduğu bilinmeyen bir ajandaya ihtiyaç yoktur. Olması gereken, öğretmenlerin iktidarın tek başına belirlediği kriterlerle yeniden sıfatlandırılması ve ona göre ücretlendirilmesi değil, meslekte harcadıkları kıdeme göre ücretlerinin artırılmasıdır. Bir yandan akademik kariyerini üst seviyede devam ettiren eğitim emekçileri için ise yapılması gereken, akademik çalışmalarına uygun bir çalışma ortamı sağlanması, bilimsel çalışmalarının teşvik edilmesi ve ayrıca ekonomik destek verilmesidir. Bunları yapmak için akademik çalışma sürdüren öğretmenlere yeni bir sıfat vermek değil, sadece lüksler için harcanan bütçenin akılcı biçimde tekrar düzenlenmesi gerekir.” şeklinde konuştu.

“ÖĞRETMENİN EKONOMİK ŞARTLARI İYİLEŞTİRİLMELİ”

Kıdemli öğretmenlere başöğretmen unvanının verilmesinin doğru olmadığını vurgulayan Özdemir, “Çünkü bu ülkenin tek bir başöğretmeni var, o da Mustafa Kemal Atatürk'tür. Biz Eğitim-İş olarak elbette ihtiyaca cevap olacak bir Öğretmenlik Meslek Kanunu'nun çıkarılmasından yanayız. Ancak her şeyden önce bu eğitimin ana öznesi olan öğretmenlere ve onların meslek örgütlerine danışmadan hazırlanamaz. İçeriğinde şunlar yer almalı: “Öğretmenin iş güvencesini temin etmeli. Grevli toplu sözleşme hakkı tanımalı. Öğretmenin örgütlenmesinin önündeki engelleri kaldırmalı. Tüm atamaların kadrolu ve güvenceli olarak yapılmasını dayatmalı. Atama kademelerinde liyakatin esas alınmasını, mülakat denen torpil mekanizmasının tarihe karışmasını sağlamalı. Öğretmenin ekonomik şartlarını iyileştirilmesini ve eğitim kurumlarındaki çalışma barışının tahsisini içermeli.” dedi.

“SEÇİM MALZEMESİ YAPTIRMAYACAĞIZ”

“Elbette öğretmenliğe en çok zarar veren, onu en çok değersizleştiren iktidarın böyle bir meslek kanunu çıkarmasını beklemiyoruz.” diyen Özdemir, açıklamasını şu sözlerle tamamladı: “Atanmayan öğretmen sayısı 1 milyona yaklaşmışken, 100 bine yakın öğretmen "ücretli" adı altında sömürülürken, devlette çalışan öğretmenler liyakatsizce atanmış yöneticilerin mobbingine, özelde çalışan öğretmenler patronların kar hırsına terk edilmişken, bu tabloyu yaratan anlayışın kendi yarattığı bu sorunları çözmesi mümkün değildir. Son seçimden önce dilinden 3600 ek göstergeyi düşürmezken düne kadar hatırlamayan iktidarın, yine seçime beş kala bu kanunu birdenbire gündeme getirmesini manidar buluyoruz. Bilinsin ki hem mesleğimiz hem de toplumsal yaşantımız için bu kadar önemli bir düzenlemeyi seçim malzemesi yaptırmayacağız.”