Merkez üssü İzmir Seferihisar açıkları olan ve Aydın’da başta Kuşadası olmak üzere birçok ilçede de hissedilerek bazı binalarda çatlaklar oluşmasına sebebiyet veren deprem, Aydın’daki riskli yapı stoğunu yeniden gündeme getirdi. Aydınlılara riskli yapılara karşı alınacak önlemlere ilişkin uyarılarda bulunan Aydınlı Mimar Emin Bircan ile Jeoteknik ve Yapı Statiği Uzmanı İnşaat Yüksek Mühendisi Mehmet Karasoy, 1. Derece Deprem Bölgesi’ndeki Aydın’da başta Efeler olmak üzere birçok ilçedeki eski yerleşim yerlerinde, 1980-2000 yılları arasında yapılan birçok binanın beton dayanımının zayıf olması nedeniyle riskli yapıların tamamının esaslıca kontrolden geçirilmesi gerektiğini vurguladılar.

“DEPREMDEN EN FAZLA KUŞADASI ETKİLENDİ”

Beraberindeki Mimar Emin Bircan ile İzmir’de depremden zarar gören binalarda incelemelerde bulunan İnşaat Yüksek Mühendisi Karasoy, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, “Aydın’a baktığımızda doğu-batı yönünde bir fay etkisi var. Bu da Menderes Nehri’nin çöküntüsüyle birlikte her iki taraftaki dağlardan dolayı fay kırıkları var. Bu fay kırıklarının hareketiyle birlikte doğu-batı yönünde deprem etkisi meydana geldi. Kuşadası’nda deprem merkez üssüne yakın olduğu için ciddi ölçüde hissedildi. Orada birçok binamızda hasarlar oluştu. Kolonlardaki hasarlarla birlikte duvarlarda da hasarlar söz konusu oldu ve bu nedenle de birçok bina tahliye edildi. Genelde tahliye edilen bu binalara baktığımızda çoğunun beton dayanımının zayıf olduğu, yeterli mühendislik ve denetim hizmetleri almadığı görüldü. Kaldı ki Kuşadası’nda bazı yerlerde zeminin zayıf olmasından dolayı da deprem etkisi aynı Bayraklı ilçesinde olduğu gibi daha fazla hissedildi” dedi.

“HASAR GÖREN BİNALARIN BETON DAYANIMI ZAYIF”

Türkiye’de en son 2018 yılında parsel bazında deprem şiddetlerinin değerlendirildiği bir yönetmeliğin çıktığını söyleyen Karasoy, “Son yönetmeliğin çıkma sebebi denetimin yetersiz olması ve beton kalitesinin iyi yapılmamış olmasıyla birlikte mühendislik hizmetlerinin az verilmesinden kaynaklıydı. Binalarımızda göçmeler hep bu nedenle oldu. Gerek İzmir ve gerekse Aydın’da hasar gören binalara baktığımızda da ne yazık ki binalarımızın gerçekten beton dayanımıyla kaliteli çakılla mıcır kullanımı çok zayıf. Yine beton döküldükten sonra iyi sulanmamış betonlar var. Özellikle binamızda perde sistemi yani uzun perdeler esas deprem sigortasıdır. Deprem yükü önce bu perde kolonlar tarafından karşılanır ve sağlıklı bir şekilde temele aktarılır. Bu perde kolonlar depremde kolon kiriş bileşim noktalarında çatlakları önler. Son deprem yönetmeliğine göre zemin-yapı ilişkisinin de önemi ortaya çıktı. Deprem anında zeminin dinamik davranışıyla yapının dinamik davranışı arasında bir bağlantının da iyi kurulması lazım” diye konuştu.

“BİNA SAĞLAMSA HİÇBİR SORUN OLMAZ”

Aydın’daki betorname yapıların Cumhuriyet Dönemi’nden sonra oluştuğunu belirten Karasoy, “Eskiye dönük baktığımızda gerçek bir deneysel sistemimiz yok. Bu depremlerle aynı zamanda yapıları da deneyerek betonarme yapıları değerlendiriyoruz. Zamanında örneğin Menderes taşkınları Aydın Efeler’de Menderes Bulvarı’na kadar gelmiş ve geriye zayıf zeminler bırakmış. Buralar tabi deprem etkisini daha çok artırıyor. Aydın’da kırık faylar da var. Bu jeotermal tesisleri belki bir miktar enerjiyi alıyor denilebiliyor, doğrudur. Çünkü jeotermal kaynak 3-4 bin metre aşağıdan çıkıyor. 250 santigrat derece sıcaklıkta oluşan magma tabakalarından geçerek jeotermal enerji oluşuyor. Aydın’da bu fay merkez üsleri genelde 5-20 kilometre aşağıda oluşuyor. Çok yüzeysel bir derinlik diyebiliriz. Yüzeysel derinliği az olduğu için deprem daha çok hissediliyor. Sonuç olarak jeotermal de fay yapılarının kırıklı olması münasebetiyle fayın iletimini biraz azaltıyor. Deprem mutlaka olacaktır. Bizim esas konumuzsa binadır ve her zaman dediğimiz gibi deprem öldürmez bina öldürür. Deprem olacak ama bina sağlamsa hiçbir sorun olmaz” dedi.

“BETON PERDE SİSTEMİ BÜYÜK ÖNEM ARZEDİYOR”

İzmir’de Karşıyaka’da Adliye Lojmanları’nda bulunan 15 katlı bir binayı kontrol ettiklerini ve bu binada betonarme perde nedeniyle çok az bir sıva çatlağı şeklindeki hasar dışında herhangi bir hasar göremediklerini söyleyen Karasoy, “Bu bina depremde en ideal şekilde davranmış ve şu anda kale gibi ayakta duruyor. Bu bağlamda baktığımızda beton perde sistemi çok büyük önem arzediyor. Depremde genelde kesme çatlaklar oluşuyor. Kesme çatlakları duvarlarda çapraz şeklinde oluşuyor. Kolonun üst ve alt bölgelerinde yani yatayında dönme çatlaklar oluşuyor. Bu da kolonun eğilmesinden dolayıdır. Esasen bina çatlasın ya da çatlamasın Aydın’daki eski yerleşim yerlerinde bulunan binalarda evvela karotlarla mevcut beton dayanımının belirlenmesi gerekiyor. Her daireden üçer tane karot numunesi alınıp standart sapmayla yönetmelikler gereği beton dayanımının belirlenmesiyle birlikte içinde kullanılan demir miktarının, projesinde olup olmadığı ve yeteri kadar kullanılıp kullanılmadığının da tespit edilmesi lazım” diye konuştu.

“RİSKLİ YAPILARDAKİ KOLON KESİTLERİ BÜYÜTÜLMELİDİR”

Deprem yükünün betorname binalar için çok ciddi bir yük olduğunu söyleyen Karasoy, “Çünkü betonarme binalar ağır binalardır. Bina ne kadar ağırlaşırsa o kadar çok deprem yükü oluşuyor. Eldeki programla deprem yüküne göre kolon ve kirişlerin hasar seviyeleri belirleniyor. Minimumdan göçme bölgesi hasarlı şeklinde seviyeler belirleniyor. Bu hasar seviyelerine göre binaların performansını tespit ediyor. Hasar seviyeleri belirlenen yapılarda perdeler kullanılarak yani binaların deprem yüklerinin perdeler tarafından taşınacağı kabul edilerek hesap analizi yapılması gerekir. Kolonlarda hasar ihtimali varsa kolonların etrafına 10-15 santim kalınlığında beton dökülerek kolonların kesitlerinin büyütülmesi gerekir. Aydın’da eski yapılar özellikle 1980-2000 yılları arasında yapılan binaların çoğunda beton dayanımının zayıf olduğunu görüyoruz. Zayıf olan betonlar suyla da temasa girdiğinde suyu sünger gibi içine çekiyor. Dolayısıyla su içinde olduğunda demir de suya maruz kaldığında paslanıyor. Paslanınca da demir hacmi arttığı için betonda da dış cephesinde de kolon kirişlerinin çatlamasına sebep oluyor” dedi.

“RİSKLİ YAPILAR YA GÜÇLENDİRİLMELİ, YA DA YIKILMALIDIR”

Konuyla ilgili yaptığı açıklamada, Aydın’daki bina stoğuna bakıldığında eski yerleşim yerlerinde 2000 yılına kadar yapılmış olan binaların bulunduğu bölgelerin risk açısından öne çıktığını söyleyen Mimar Emin Bircan, “Örneğin Efeler’de Kurtuluş Mahallesi ile Cumhuriyet Mahallesi’ndeki yapılar risk açısından öne çıkıyor. Mimar Sinan ile Zeybek Mahallesi yeni yerleşim yerleri olduğu için oradaki binalar denetimli yapılmış, hazır beton kullanılmış ve mühendislik hizmetleri görmüş yapılardan oluşuyor. Sonuç olarak eski yerleşim yerlerindeki yapıların tamamının kontrol edilmesi gerekiyor. Çünkü depremden sonra kesinlikle binada bir hasar olduğu ya da yıkım olduğunda ağlamak yerine depremden önce bu masrafların özellikle devletimiz tarafından da karşılanarak insanlarımızın sağlıklı ve sağlam yapılarda yaşatılmasının sağlanması gerekiyor. İnsanlarımızın can güvenliğini sağlamak da Devletimizin en önemli görevlerinden birisidir. Yani devlet eliyle depremden önce insanlara yardım edilerek binalarının güçlendirilmesi eğer güçlendirilmeyecekse de yıkılması lazım” dedi.

“YEREL YÖNETİMLERE BÜYÜK İŞ DÜŞÜYOR”

Kentsel Dönüşüm tam anlamıyla kullanılamadığını da vurgulayan Mimar Bircan, “Deprem anında altyapı da çok önemli. Altyapı çöktüğü zaman sağlam olan binalar da kullanılamayacak. Depremle birlikte kanalizasyon ve su bağlantılarının çöktüğünü, ulaşımın olmadığını düşünün. Depremde binalar zarar görmese bile altyapı işlevini yitirirse sağlam binalar da kullanım dışı kalacak. Yine salgın hastalıklar olacak ve ulaşımda sekteye uğrayacak. Altyapıların depremde nasıl davranış göstereceği konusunda da yerel yönetimlerin bir analiz yapması lazım. Depremden sonra yol, ulaşım, kanalizasyon, su altyapılarının nasıl hasar göreceği ve hasar görüldüğünde alternatif olarak A ve B planlarının neler olabileceği konusunda da yerel yönetimlere iş düşüyor. Özellikle bu durumlarda kanalizasyonların açılmasıyla salgın hastalıkların önüne geçmek için de bir önlem planına da ihtiyaç var. Depremden sonra yıkılan binalardan insanların nasıl kurtarılabileceğiyle ilgili de topluma eğitim verilmesi gerekiyor” diye konuştu.

“YÜKSEK KATLI ÇELİK YAPILAR TEŞVİK EDİLMELİDİR”

“İnsanlarımıza hayat üçgeni konusunda özellikle de bilinç kazandırılması lazım. Sonuç olarak deprem gerçeği önümüzde duruyor” diyen Bircan, “Şu da var ki bina yükünün hafifletilmesi depreme karşı güçlenmesine sebep oluyor. Dolayısıyla hafif binanın yapılması çok önemli. Betonarme yapılardan ziyade geri dönüşümlü ve doğaya dost olan çelik ya da ahşap yapıların kullanılması deprem yükünü de azaltır. Yeni yapılacak binaların bu şekilde olması daha avantajlı. 80’li yıllardan önce ülkelerin gelişmişliği çelik tüketimine bağlıydı. Bizim halen çelik yapılar konusunda ülke politikamız yok. Beton lobisi ülkeye hakim olmuş durumda. Deprem etkisi altında olan bölgelerimizde özellikle yüksek katlı çelik yapıların teşvik edilerek çelik malzemeler konusunda ülke politikası düzenlenerek yeni yapı stokları ve barınma sistemleri geliştirilmesi gerekiyor” dedi.