27 Mayıs darbesinin nasıl bir dehşet ve yara olduğunu bildiklerini belirten Milletvekili Sezgin, “Bunun müşterek idraki de memnuniyet vericidir. Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı ve 2 bakanı 20'nci yüzyılın ortasında idam edilmişler, katledilmişlerdir. En büyük kuvveti vatanseverlik ve demokratlık olan binlerce insana türlü acılar çektirilmiştir. Demokrasi ve millet egemenliğine karşı saldırı ve esarete ilaveten İmralı'sıyla, Yassıada'sıyla, Kayseri Hapishanesi'yle ve her ildeki nezarethaneleriyle, insafsız uygulamalarıyla bu darbenin yol açtığı travma ağır, pek ağır olmuştur. Gayrimeşru Yassıada yargısının vahşi kararları 1961 seçimlerinden itibaren milletimiz tarafından tasfiye edilmiştir. Adalet Partisi ve Genel Başkanı merhum Süleyman Demirel yüreklerde ama sahipsiz Demokrat Parti bayrağını devralarak 1965 seçimlerinde yüzde 54'lük bir oy oranıyla darbeyi ve darbecileri tarih önünde mağlup etmiş, milletin alacağını bizzat milletin iradesinin gücüyle tasfiye etmiştir. Darbeye ve sebep olduğu yarattığı ağır suçlara indirilen en büyük darbe de bu olmuştur” dedi.

“DÜZENLEME DOĞRU AMA SAMİMİYET EKSİKLİĞİ VAR”

“11 Aralık 1974'te Türkiye Büyük Millet Meclisi, tüm partilerin katılımıyla Yassıada mahkumu eski Demokrat Partililerin siyasi haklarını iade etmiştir” diyen Sezgin, “Pek çoğu da ilk yapılan müteakip seçimlerde Adalet Partisi mensubu olarak parlamentoda hak ettikleri yerleri almışlardır. Başka düzenlemeler ve gelişmeler de olmuştur. Kısacası, milletimiz bir büyük haksızlığı ve hukuksuzluğu büyük ölçüde onarmıştır. Demokrat Parti ve Adalet Partisi'nin devamı Doğru Yol Partisi'nin kuruluşunun 37'nci yıl dönümü olan bugün bunları ifade etmekten mutluyum. Görüştüğümüz kanun teklifi esasen milletimizin daha 1961 seçimlerinden itibaren tarihin karanlığına gömdüğü ve hesabını da gördüğü bir hak ve adalet iadesinin şekil şartıdır. Milli Birlik Komitesi tarafından oluşturan, Yüksek Adalet Divanının kararlarının yok hükmünde kabul edilmesi ve mağduriyetlerin tazmin edilmesine yönelik bu düzenleme elbette ki doğrudur ancak bu teklifte bir samimiyet eksikliği vardır. Teklifte, hukukun üstünlüğü ve demokrasi boyutuyla ilgili herhangi bir düzenleme veya anlayış ortaya konulmamaktadır. Yassıada'nın ruhundan kopartılarak 'Demokrasi ve Özgürler Adası' adı altında bir ucubeye dönüştürülmesine benzer şekilci bir yaklaşım teklifte de kendisini göstermektedir. Evet, 1960 darbesinin ve tüm diğer darbelerin ortak yönü -daha öncede söylendi- insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğünü askıya almalarıdır. Bunların askıya alınması, adı konulmamış darbe yönetimleri ve otoriterleşen iktidarlar tarafından da sıklıkla uygulanan bir yöntemdir, bu bir kalıptır” diye konuştu.

“TÜKİYE’NİN BÜYÜKLÜĞÜNE YAKIŞAN DA BUYDU”

Milletvekili Sezgin konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bugün, 27 Mayıs darbesi döneminden daha demokratik bir yönetim anlayışı olduğunu söylemek maalesef mümkün değildir. Bunda mutabıksak eğer 27 Mayıs'ın lanetlenmesine dair mutabakatın, daha sahici bir anlamı olacaktır. Evet, belki bugün siyasiler idam edilmiyor ancak tıpkı o dönemdeki gibi itibar suikastına maruz kalan, baskı altında tutulan çok siyasetçi, gazeteci ve vatandaş bulunuyor. İnsan hakları ve temel özgürlükler ağır kısıtlamalara tabi, basın özgürlüğü adeta bir hayal haline gelmiş durumda. Biz, bu ortamda, böylesine önemli bir meselede Türkiye Cumhuriyeti'nin siyasi hafızasının derin bir yarasını saracağı söylenen bir düzenlemede tazminatların kaç taksit halinde ödeneceğini, hangi kurumun yetkili olacağını konuşuyoruz. Bunlar muhakkak ki mühim meseleler ancak, 2002'den bu yana yapılan düzenlemeler ve uygulamalarla 1950'den bile geride bir demokrasi anlayışının hakim hale gelmesi nasıl tazmin ve telafi edilecektir? 2002 yılında basın özgürlüğü sıralamasında 99'uncu sırada olan Türkiye, 2020 yılında 154'üncü sıradadır. Ülkelerin temel özgürlükler seviyelerini gösteren raporlarda ise Türkiye 195 ülke arasında 114'üncü sıradadır. Türkiye, özgür olmayan ülkeler kategorisinde kendi büyüklüğüne ve şanına ihanet noktasında kıvranıyor. Oysa 2000'lerde özgürlükler bakımından en fazla kazanım elde eden ülkelerin başında Türkiye geliyordu; Türkiye'nin büyüklüğüne de yakışan buydu.”

“O GÜÇ Kİ KÜLLİYEN SUÇLUYDU”

Yassıada mahkemeleri tarafından alınan kararların hukuk sisteminde varlıklarını ve bazı etkilerinin sürdüğünü ifade eden Sezgin, “27 Mayıs darbesinin yarattığı demokratik olmayan ortamı eleştirirken, bugün demokrasimizin içinde bulunduğu durama dair bir öz eleştiri yapmamız da elzemdir. Kanun teklifinin gerekçesinde de belirtildiği gibi, Yüksek Adalet Divanı doğal hakim ilkesi başta olmak üzere, evrensel hukuk prensiplerine ve o tarihte yürürlükte olan Anayasa hükümlerine açıkça aykırı olmuştur. Yassıada mahkemelerinin yargıcı Salim Başol, 27 Mayıs mantığıyla tam bir uyum içinde yargılananların yüzüne, 'Sizi buraya tıkan güç böyle istiyor' diyebilmiştir. O güç ki külliyen suçluydu. 27 Mayısın mantığına ve Yassıada mahkemelerine münasip başka bir isim ise Fransız İhtilalinin terör döneminin giyotinci savcısı Fouquier de Tinville lakaplı Ömer Altay Egesel. Rahmetli Menderes'e 'Gel adam' diye hitap eden bu zatın bugün tarihteki yeri pek sakıtlar faslındadır. Menderes'in ise hangi kahramanlık mertebesinde olduğu malum. Yassıada mahkemeleri tarafından alınan kararlar hukuk sistemimizde varlıklarını ve bazı etkilerini sürdürmektedir. Bu tespite katılıyoruz ancak 2004 yılında AK Parti iktidarı tarafından kurulmuş olan ve 'özel yetkili mahkeme' adı verilen hukuk garabetinin yol açtığı facialar da unutulmamalıdır” şeklinde konuştu.

“YENİ BİR ANAYASANIN YOLUNU AÇSIN”

Milletvekili Sezgin, açıklamasını şu şekilde sonlandırdı: “2014 yılının Şubat ayında malum nedenlerden dolayı apar topar kaldırılan bu mahkemelerin neden olduğu zararların tazminini Meclis gündemine getirmek konusunda benzer bir heves ve isteğe sahip midir iktidar? Biliyorsunuz bu mahkemeler, sözde Ergenekon ve Balyoz davaları başta olmak üzere FETÖ terör örgütünün 15 Temmuza giden süreci hazırlamasını sağlayan çok sayıda hukuksuz karara imza atmıştır. Bazı siyasiler bu mahkemelerin ve kararların arkasında durmuş, adeta savcılığını yapmıştır. İktidarın travma üzerine travmaya uğrattığı yargının bugünkü hâlipürmelali tüm hukuksuzluklara hizmet etmektedir. Bugün yapılması gereken sadece Yassıada mahkemelerinin gayrimeşruluğunun tescili değildir. Yapılması gereken mevcut tek adam rejimi altında Türkiye'nin tümünün bir Yassıada haline dönüşmesine karşı direnmek, demokratik bir karşı duruş sergilemektir. Bugünkü daimi darbe, demokrasi ve hukuka daimi darbe sistemine son vermektir. Umarız ve bekleriz ki bugün Yassıada mahkemelerinin kararlarının keenlemyekûn olması için girişimde bulunan herkes, her makam ve özellikle de iktidar Türkiye'nin içine düşürülen hukuksuzluk, anayasasızlık, demokrasisizlik girdabından milletçe çıkabilmemiz için gerekeni, demokratik olanı yapsın. Bugün atılacak adım dileriz ki demokratik hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkelerine, insan haklarına, hür fikre, hür vicdana, hür basına ve hür mahkemeye saygılı yeni bir anayasanın da yolunu açsın. Türkiye Büyük Millet Meclisi yeniden tarihteki asil ve asli yerine, itibarına, ağırlığına ve demokratik etkisine kavuşsun.”