1948 yılında Karacasu’nun Yolaltı Köyü’nde doğan ilkokulu Yolaltı ve Yenice’de okuduktan sonra Ortaklar Öğretmen Okuluna devam ederek öğretmen olan Ersöz, 16 yıl öğretmenlik 28 yıl ilköğretim müfettişliği yaptı. Emekli olduktan sonra Nazilli’ye yerleşen Ersöz daha sonra şehir hayatından sıkılarak köye yerleşti. Köyde tarımla uğraşırken bir yandan da şiir yazmaya devam eden Ersöz bunları bir kitapta topladı. Konuyu kararlaştırdıktan sonra bir anda dizelerin döküldüğünü ifade eden Ersöz, “Bazen geceleri bir anda ilham geliyor. Köy hayatı besledi şiir konusunda. Keklik, kuzgun, kartal, tavşan, akbaba hepsini biliyorum. Bütün uçanları, bütün sürüngenleri, bütün çalı çırpıyı, toprağı biliyorum. Bunlar beni besliyor” dedi. Şiirlerinde doğa ve vatan sevgisini ağırlıkla işlediğini bazen serbest vezinli bazen hece vezinli şiirler yazdığı ifade eden Ersöz ikinci kitabının hazırlıklarına başladığını dile getirdi.

ŞEHİRDEN KÖY YAŞAMINA

Bin adet basılan 150’ye yakın şiirin bulunduğu kitapta Ersöz’ün hikayesini emekli Öğretmen ve yazar Hüseyin Kuruüzüm, “Emekli olduktan sonra Nazilli’ye yerleşiyor. Öğretmenler, müfettişler ve mahallenin emeklileriyle geçirilen tekdüze emekli günleri. Aynı yerler, aynı kişiler, aynı eylemsizlikler, yaz günlerinin vıcık vıcık sıcağı ve birbirini tekrarlayan benzer tekdüze günler. Hangi düşünce hangi eylem etkili oldu? Birden Nazilli’den kalkıyor, Karacasu’ya 22 kilometre uzaklıktaki kırsal kesimin merkez köyü Yaykın’a gelip yerleşiyor. Zeytin ve incir yetiştiriyor. Traktör üstünde, bahçe aralarında, bir çiftçi gibi yeni bir yaşama başlıyor. Tarla sürüyor, sulama, ilaçlama yapıyor, incir topluyor” sözleriyle anlattı.

DÜNÜ VE BUGÜNÜ ANLATTI

Ersöz kitabın sonunda hayat hikayesini, “Toz toprak içinde, dam evde büyüdüm. En büyük sorunumuz su bulamamaktı. Tulumlar içinde eşeklerle çadırlarımıza su taşırdık. Köylüler geniş çukurlar açarlar ve buraları kış yağmurunda doldururlardı. Geceleri koyu bir karanlığın içinde kalırdık. Gaz lambalarının çok zayıf ışıkları, yatsı namazından sonra söndürülür ve insanlar yatarlardı. Köyümün gecelerinde köpek sesinden başka ses duyulmazdı. Hepimiz sabahın olmasını bekler, güneş ışığıyla sanki her gün yeniden doğardık. Bugün olan hiçbir şey yoktu. Traktörler, televizyonlar, taksiler, buzdolapları, geniş tavanlı sıcacık evler, döşenmiş odalar, telefonlar, doktorlar, okullar… Say sayabildiğin kadar. Yaşamı kolaylaştıran onlarca şey yoktu. Ama biz o toprak içinde kıt kanaat geçinirken çok hem de çok mutluyduk. Söz senetti. Çadırımızın kapısı, penceresi yoktu. Kilidi anahtarı yoktu. Çıkar giderdik, kimse bir iğnemize dokunmazdı. Kırlar arkadaşlarımızla dolaştığımız özgür dünyamızdı. Uzaklara taşlar atar birbirimizle yarışırdık. Yılanları görür korkardık. Kertenkelelerle oynaşırdık. Gökyüzünde döne döne alçalan kartalın hangi kayaya konduğunu bilirdik. Böcekler, kuşlar, köpekler, erkeçler, karşı dağlar, tepeler, büyük düzlükler, yer ateşleri çocuk ruhlarımızı bir oya gibi süslerdi” sözleriyle anlattı.

MEĞER KÖY HAYATI BENİ ÇAĞIRIYORMUŞ

Yaşadığı coğrafyanın ruhunu şekillendirdiğini dile getiren Ersöz, “Toprak, su, güneşi/gözbebeklerimiz biliriz. O nedenle sevgiyleuzanır ellerimizÇatlamış tohumu topraktakihayatın nüvesi bilirsaygıyla basartoprağa ayaklarımızSu gibi akar gönüllerimizdağa, taşa, ormana Bazen kelebeğin kanatlarındabazen dillerinde kuşların,bazen çiçeklerin renklerinde belirir duygularımız. Yıllar sonra yazdığım yukarıdaki şiirden bu coğrafyanın ve yaşamın benim ruhumda neler şekillendirdiğini anlamışsınızdır. Bir ana rahmi gibiydi bu topraklar benim için. Emekliliğin tekdüze günleri içinde sıkılırken Yaykın’da önceden diktiğim zeytinler, çocukluğumun kuşları, çiçekleri, köpek sesleri, çalılar, çitler beni çağırıyorlarmış da ben bilmiyormuşum. Belli zamanlarda zeytinliğin bakımı için gelip gittiğim Yaykın’dan bir seferinde bir daha geri dönmedim. O günden beri Nazilli’ye dönmedim artık” dedi.

“İNSANIN DOĞUP BÜYÜDÜĞÜ YER ARKADAŞIDIR”

Şiir yazmanın biraz da insanın kendi kendiyle konuşması olduğunu ifade eden Ersöz, “Nazilli’ye dönmeyişimde bir sebep de şu olabilir. Ben Ortaklar Öğretmen Okulunda okudum. Bu okul eskiden köy enstitüsü olduğundan sıkı bir çalışma disiplini vardı. İş atölyelerinde, sebze bahçelerinde, hayvancılık, yapılan alanlarda, arıcılık gibi işlerde pek çok şey öğretilirdi. Resim atölyeleri, müzik, kütüphaneler de en işlek yerlerdi. Bugün şiir yazıyorsam, tarımı ve köyümü seviyorsan belki de o okulda ve o güzellikler içinde yaşamamdır diyebilirim. Şiirle uğraşmamın bir sebebi de şiirin kendi kendimle konuşma yöntemim olması. İnsanın doğup büyüdüğü yer arkadaşıdır. Bütün bu coğrafyayla, bütün bu insanlarla sessiz bir konuşmadır benimkisi. Gittiğim yerlerde çocukluğumun ağaçları, tepeleri, kayaları yerlerinde duruyor. Ben onlarla konuşup geçen bütün zamanlarımı yaşıyorum. Benim ruhumu şekillendiren bu coğrafyayla yaşamaktan huzur duyuyorum” ifadelerini kullandı.