Dünya İnsan Hakları Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada Gülaştı, 10 Aralık 1948’de Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni imzalayan ilk ülkeler arasında Türkiye’nin geldiğini vurguladı. Beyannamenin 1. Maddesinde ‘Bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiptirler ve birbirlerine karşı kardeşlik zihniyeti ile hareket etmelidirler’ ifadelerinin yer aldığını hatırlatan Gülaştı, “Bununla beraber insan haklarının ihlali, yok kabul edilmesi bütün insanlığın vicdanını yaralayan kritik durumlardır. Örneğin terör örgütleri farklı ülkelerde farklı isimlerle de olsa sonuç itibariyle bütün insanlığın güvenliğini ihlal eden illegal yapılanmalardır. Bu durumda bütün ülke yönetimleri ortak bakış açısına sahip olmalıdırlar. Dünyada barışın, istikrarın ve güven ortamının tesisi ancak insan haklarının harfiyen uygulanmasından geçmektedir. Bu konuda Türkiye daima dünyaya örnek olmuştur. Ekonomik maliyet, güvenlik gibi birçok kritere rağmen savaştan kaçan insanlara kucak açmıştır. Çünkü insan hayatı mukaddestir. Canını kurtarmak için kilometrelerce yol yürüyen kadın, ihtiyar, çoluk çocuk binlerce insana kucak açmış, ekmeğini bölüşmüştür. Türk milleti geçmişinden gelen bir köklü medeniyetin mirasçısı olarak âli cenap bir millettir” dedi. 

‘İNSANI YAŞAT Kİ DEVLET YAŞASIN’

Türk devletlerinin ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ diyerek kurulduğunu belirten Gülaştı, “Hz. Peygamber dönemine uzandığımızda ise aslında insan haklarına dair ilk uygulamaların oluşumunu da görebiliriz. ‘Siyah olmayanın siyah renkli olana üstünlüğü yoktur’ diyerek kölelik uygulamasını kaldırmış Veda Hutbesi’nde insanı insana emanet etmiştir. Bizim kültürümüzde de daima ‘insan, insanın yurdudur’ mantığı yer etmiştir. İnsanı yaşat ki devlet yaşasın diyerek kurulan Türk devletleri daima tebası altında bulunan farklı milletten birçok insana kendi vatandaşları gibi eşit muamelede bulunmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nda güney illerimizde bulunan aynı mahalledeki cami, kilise ve havralar bunun en güzel örneğidir. Bu güzellik günümüzde hâlâ devam etmektedir. Vakıf hizmetleri ile de fakir-fukara, garip-gureba muhtaç kim varsa incitmeden yardım eli uzatılmış, imar hizmetlerinde bulunulmuştur. Yaşamak, özgürlük ve kişi emniyeti gibi birçok konu eski Türk geleneklerinde gördüğümüz ilkelerden sadece bazılarıdır ki bunlar daha sonra BM tarafından yasal güvence altına alınarak, genişletilmiştir. 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nün, bütün dünya insanları ile kaynaşmamıza, sevgi saygı ve hoşgörü bağlamında sınırların ortadan kaldırılmasına vesile olmasını temenni ediyorum” diye konuştu.