Aydın, denince hep akla sıcak, deniz gelir değil mi? Geçtiğimiz hafta sonu yaptığım bir günlük gezi Aydın’ın sadece sahillerden ve ovalardan ibaret olmadığını gösterdi. Zirvede hayat bambaşka, bir yanda hayat mücadelesi verenler, diğer tarafta hayatta kalma mücadelesi veren endemik bitki türleri. Yaz baharını yaşamak için yaylaya çıkanlar ekim derdinde, onlarla birlikte gelen hayvanların otlaklarındaki çan çiçeği ise yok olmakla karşı karşıya.

 Geçtiğimiz hafta sonu Aydın’ın en yüksek noktası Haceddede bölgesine çıktık. Ramazan günü üşüdük ama dağlardaki bahar renkleri gerçekten içimi ısıttı. İsmini dahi bilmediğim fakat neslinin tükenmekte olduğunu öğrendiğim rengarenk çiçekleri fotoğrafladım. Mayıs ortalarında hayatımda ilk defa Aydın’da kar oynadım. İlginç değil mi, Mayıs ortasında kar görmek mümkün değil gibi gelebilir size de. Ama gerçekten de bir metrelik kar görünce gözlerime inanamadım. Ramazan ayında gerçekten de üşüdüm. Hem de kemiklerime kadar soğuğu hissettim.
  Bahsettiğim Haceddede bölgesine ulaşmak çok zor değil, bilakis çok da kolay. O bölgeden manzara da nefis, zirvede sağa dönüyorsun Aydın ayaklarının altında, sola dönüyorsun İzmir’i kuş bakışı izliyorsunuz.

OVACIK’TA ÜRETİM ZAMANI


  Aydın’dan yola çıktın mı Köşk’ten yaklaşık 2 saatlik yolculukla zirvedesin. Fakat zirveye bir anda tırmanmak yerine önce Ovacık Yaylası'na uğrayıp dağ başında ovayı ve oradaki üretimi görmek gerek. Kestanesi, cevizi ile ünlü Ovacık’ta şimdi barbunya ve fasulye ekimi telaşı başladı. Bazı yerel işletmelerden yayılan tandır kokularına pek girmek istemiyorum. Ramazan ayı sonrasında bu lezzeti her hafta sonu tadabilirsiniz. 

ÇATMA’DA ASIRLIK MEŞELER KARŞILAR SİZİ


  Ovacık’tan çıkıp Hacaddede’ye doğru yol aldığınız da ise sizi asırlık meşeler karşılıyor. Çatma mezarlığı bölgesi o civarın en serin havasını barındırıyor. Aynı zamanda Aydın-İzmir il sınırı. Bölgedeki asırlık meşelerin altında bir soluklanmanızı tavsiye ederim. Gerçekten de büyüleyici bir havaya sahip. Asırlık ağaçlara baktıkça geçmişe dönüyorsun. Ne badireler atlatmıştır bu koca gövdeli meşeler. İnsan yüzüne çarpan o serin havada dalıp gidiyor. 
  Daha zirveye yolumuz var; aylak aylak oturursak zirveyi göremeden dönüşe geçeriz deyip hareket ediyoruz. Asfalt yoldan çıkıp toprak yola girdiğimiz de ise gerçekten üşümeye başlıyorsunuz. Artık zirveye doğru yol alıyoruz. Sallana sallana ilerleyen araçtan etrafıma bakınıyorum, sağlı sollu otlakta yayılan koyunlar ve keçiler bize hiç aldırış bile etmiyor. Daha yukarılarda atlar selamlıyor sizi. Onları bir koşuşturma alıyor, dağı yararcasına koşturuyorlar gruplar halinde.
  Yapaz, kekik ve dağ çaylarının kokusu ise mest ediyor insanı. Rüzgar nereden eserse o yönden geliyor müthiş kokular. O an daha iyi anlıyorsun insanoğlunun eli değmemiş doğada olduğunu. Gözlerini kapayıp derin derin çekiyorsun içine mis gibi kokuları. Her yerden ise sular akıyor. Müthiş bir zenginlik. Kıraç dağların başından şırıl şırıl sular akıp gidiyor. Birçok yerde su kaynakları kazılmış. 

YAĞMUR BEKLERKEN, KARLA KARŞILAŞTIK


  Yükseldikçe ağaçlardan kurtulup yayla bahar otlarıyla karşılaşıyorsun. Rengarenk çiçekler takılıyor gözlerine. Ovada kurumaya başlayan otlar zirveye doğru yeni yeşilleniyor. Yani orada bahar yeni başlıyor daha. Zirvenin başı ise puslu. Hava her an kendini yağmur olarak bırakabilir. Aydın’dan ayrılırken, havadaki sıcaklık insanı bunaltır derecesindeydi. Şimdi ise her an yağmur ile karşılaşabiliriz derken, bir anda karla karşılaşıyoruz.

MAYIS AYINDA KAR OYNADIM


  Haceddede dağının eteklerinde kar kuyuları olduğunu biliyordum. Kış aylarında kuyulara basılan karlar yazın keçelere sarılıp şehirlere indiriliyor. Aydın’ın meşhur kar helvası var ya şehirdekileri bir anlık serinleten, işte şimdi o karlar beni serinletiyor. Fakat benim dokunduğum karlar basılmış kuyudaki kar değil, kışın yağmış ve halen erimeye vakit bulamamış bir metre kalınlığındaki kar kütlesinin üzerindeyim. Hayatımda ilk defa Aydın’da Mayıs ayında kar oynadım. 
  Karın etrafında kısa sürede baya bir kalabalıklaştık. Hacaddede zirvesine yakın Ilıdağ, Akçaköy, Başçayır, Kıran ve Gökkiriş gibi köylüler buraları biliyor ve vakit buldukça gelip gidiyorlar. Halen kar olduğunu bilen köylüler Ramazan akşamlarında serinlemek için kar almaya gelmişler. Testerelerle kesilen karlar ATV’lere, araçlara yüklenerek herkes yola çıktı. 

BİZ DE MOLA VERDİK KARLIK ÇEŞMESİNDE


 Biz ise yöneldiğimiz zirveye tırmanmaya devam ettik. Yollar birçok arabanın çıkabileceği türden. Toprak ama sıkıntılı bir yer yok. Biraz ilerledikten sonra Karlık çeşmesinin bulunduğu noktada bir mola daha veriyoruz. Çocukluğumda dinlediğim Karlık çeşmesi bölgesi yaya ve hayvanlarıyla gelenlerin mola verdiği namazgah olarak kullanılan bir alan. Bir çeşmeden şırıl şırıl akan su ise etrafta seken kuşların sesine karışıyor. Çeşmenin etrafındaki bitki türü ise dikkatten kaçmayacak kadar zengin. Çeşmeden akan suyu içmek neredeyse imkansız. O kadar soğuk ki akan suyun altına eline sokamıyorsun. 

HAYATIMDA HİÇ GÖRMEDİĞİM ÇİÇEKLERİ FOTOĞRAFLADIM


  Çeşmenin etrafında gezinirken, renkleriyle dikkatimi çeken çiçekler ise gerçekten müthiş bir şey. Kıpkırmızı laleleri insan koparamıyor bile. Bembeyaz çiğdem çiçekleri ve sümbüller etrafı sarmış, rengarenk yapmış dağları. İsimlerini dahi bilmediğim yabani çiçekler müthiş bir renk cümbüşü oluşturmuş. İnsanı gerçekten bu dünyadan alıp götürüyor bu güzellikler. İyi ki de harekete geçip çıkmışım dağlara diyorum izledikçe etrafımı, şükrediyorum Yaradana. Nelere kadirsin Allah’ım, Cennet bahçesinde miyim?
   İşte insanoğlu aklını başından alan bu güzellikleri yok etmekle mükellefmiş gibi zarar veriyoruz doğaya. Hiç kimse dokunmadan izlese, ruhunda hissetse bu güzellikleri. On kişi değil, binlerce kişi görüp ruhunu canlandırsa, hayat çok daha güzel olmaz mı? Karlık çeşmesindeki molaya da son verip zirveye doğru bir daha hareket ediyoruz. Kıvrıla kıvrıla nihayet zirve gözüküyor. 
  Zirvede uğur böcekleriyle dolu uzun bir mezar ama etrafında taştan başka bir bitki örtüsü yok. Zirvenin de ismini almasına neden olan Haceddede’ye ait olduğu düşünülen bu mezar başında dualarımızı edip zirvenin keyfini çıkarıyoruz. Bir yanıma dönüyorum, Aydın, Umurlu Köşk, Sultanhisar, Yenipazar, Nazilli, diğer yanıma dönüyorum İzmir’in Bademli, Ödemiş, Tire bölgesi. Gökyüzünden yeryüzünü izler gibi etrafı seyrediyorum. 

ZİRVENİN SAHİBİ ÇAN ÇİÇEĞİ


  Hiçbir bitki türünün olmadığı bu zirvede kayaların arasında masmavi bir çiçek dikkatimi çekiyor. Topraktan da çıkmıyor kayaların arasında çıkmış, adeta zirvede tek ben varım der gibi hayran bırakıyor kendisine. Yaklaşık 2 bin rakımlı zirvedeki bu masmavi küçücük küçücük çiçekleri hayatımda ilk defa gördüm. Dönüşte yaptığım araştırmada ise çiçeğin yeni çan çiçekleri türünden yeni keşfedilen İzmir çanı olduğunu öğrendim. Bu çiçeğin yaylalarda otlatılan hayvanlar dolayısıyla nesli tükenme tehlikesi ile karşı karşıyaymış. Alın size insan eli ile bir katliam daha. O hiçbir bitkinin kafasını çıkarmaya cesaret edemediği yerlerde kayalar arasından insanoğluna gülümserken, biz bilinçsizce el birliği ile bu güzelliği yok etme gayreti içindeyiz.

DAĞLAR SİZİ ÇAĞIRIYOR


  Doyunca etrafı izledikten sonra dönüşe geçiyoruz. Çıkarken gördüğümüz güzelliklere veda ederek gitmek gerçekten hiç istemeyeceğiniz bir şey. Karların olduğu bölgede durup tüketebileceğimiz kadar kar kestik biz de. Kıvrımlı yollardan, koyun sürülerinin arasından bu karmaşık şehre doğru yol aldık. İnsan gürültüsü, araç trafiği, sıkışık binalar, yüzlerinde çiçeklerdeki gülümseyişi aradığınız fakat selam vermekten aciz insanlarla yüzleşiyorsunuz. Bu kadar güzellikten sonra insan eli değmiş yerlerin ruhsuzluğu sarsıyor bedeninizi. Doğanın ruhu hiç bir şehirde yok kanımca. Dağlar güzellikleriyle sizleri davet ediyor; DAĞLARA GEL DAĞLARA