“Bu manevranın ekonomik beklentiler nedeniyle yapıldığı anlaşılmaktadır. Kendi yarattığı ekonomik krizle baş edemeyen iktidar, döviz bulma adına soluğu yöneticilerini katil olarak tanımladığı bir ülkede almıştır.” şeklinde konuşan Sezgin, devletin en önemli egemenlik, hak ve işlevlerinden birisi olan yargının altüst edildiğini, hukukun çiğnendiğini, dava dosyasının adaletin hiçbir şekilde işletilmediği Suudi Arabistan'a yollandığını belirtti.

“BU MİLLETE AĞIR MALİYET YÜKLEME ALIŞKANLIĞINA İTİRAZ EDİYORUZ”


İktidarın, davaya ilişkin kararın hesabını ve izahını vermek zorunda olduğunu ve bir araştırma komisyonu kurularak, alınan kararın incelenmesi gerektiğini belirten Sezgin, “Bölgemizdeki ülkelerle yok pahasına bozduğumuz ilişkilerin onarılmasına karşı değiliz ama hukuku iç ve dış politikaya alet etme ve nihayetinde Türkiye'nin itibarını sarsarak bu millete ağır maliyet yükleme alışkanlığına itiraz ediyoruz.” diye konuştu.

“YAPISAL BİR BOZUKLUK”


Milletvekili Sezgin’in konuşmasında şu ifadelere yer verdi: “Aslında bu durum, yapısal bir bozukluktur ve diktatörlüğe dönüşmüş garabet başkanlık sistemiyle bağlantılıdır. Bunun sonucunda Rahip Brunson rezaletini yaşadık, bizim için haysiyet kırıcı bir şekilde ülkesine yolladık. Keza, Deniz Yücel olayını gördük. 17'nci asırda Fransa'da hüküm sürmüş olan 14'üncü Louis'nin tabiriyle "Devlet benim, ben devletim." zihniyetini, biz, bugün cumhuriyete ihanet ederek yaşıyoruz. 15'inci Louis de "İktidar ve yasama gücü kayıtsız şartsız yalnız bendedir. Toplum düzeni de tamamen benden doğar. Ulusun hak ve menfaatleri yalnız benim elimdedir." diyordu. Ve bu zihniyete karşı verilen mücadele sayesinde, bugün, her çağdaş devletin benimsemiş olduğu kuvvetler ayrılığı ilkesi geliştirilmiştir. Bütün yetkilerin tek adamda toplanmasının devleti çökerteceği geniş kabul görmüş bir gerçektir.”


“TÜRKİYE'DE ARTIK HİÇBİR ŞEKİLDE HUKUKTAN VE ADALETTEN SÖZ EDEMİYORUZ”


İYİ Partili Sezgin, açıklamasını şu sözlerle tamamladı: “Türkiye'de artık hiçbir şekilde hukuktan ve adaletten söz edemiyoruz çünkü bağımsız mahkemeleri aşan bir güç yaratıldı. İktidar, Türkiye'nin kurucu üyesi olduğu, en önemli metninin yazılmasına geniş katkı sağladığı Avrupa Konseyi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini de yok sayıyor. İktidar "NATO, Türkiye'nin uluslararası kimliğinin parçasıdır." ifadesini kullanmaktadır. Buna karşı çıkmıyoruz. Peki, Avrupa hukuk düzeninin temel sütunu olan Avrupa Konseyi ve değerleri uluslararası kimliğimizin neresindedir? Maalesef 2022'de hâlâ ülkemizde yargı bağımsızlığı tartışması yapılmaktadır. Cumhurbaşkanlığı sistemiyle, kendinize ait zihniyetle Türkiye'yi getirdiğiniz nokta budur. Sayın Cumhurbaşkanı dün yaptığı bir konuşmada hâkim ve savcılara seslenerek "Hiçbirinizi hukuk dışı yaklaşımla karşımda istemem." ifadelerini kullanmıştı. Her alanda söylem ile eylem arasındaki uçurum gün geçtikçe genişliyor. İktidar, hakikat ve gerçeklikten koptuğunun farkında değil. Güçlendirilmiş parlamenter sistem sayesinde hukukun üstünlüğü yeniden tesis edilecek, evrensel ilkeleri rehber alan bir adalet anlayışı tesis edilecektir.”